Pazar, Aralık 27, 2009

İki Yıl Önce Bugün


Geriye dönüp baktığımda, o zamanlar ne denli yazabiliyor oluşuma bakmak artık hiç yazamadığım için safi acı veriyor. Esasında yazamamak değil beni hüzünbaz eden, yazabiliyor olacak kadar düşünebilme kapasitesine sahip olmamak artık. Giderek zihnen hantallaşmak. Yoksa iki sene öncesine göre yazabileceğim çok daha fazla şey, benim canıma tak eden çok daha fazla mevzuu var ama, ama işte.. Yine de buna bile neyse diyebilirim. Çünkü, şimdi geriye dönüp baktığımda iki yıl önce tam da bugün yazdığım şeylerle reel hayatımı karşılaştırınca sadece elimin kalem tutabilirliğini değil çok dahasını yitirdiğimi görüyorum.

"Olduramamak

Pekala bayım. İzin verin şunu baştan anlatayım. Zira olanları olduğu gibi anlatmak dışında hiçbir şeyi yapabilecek durumda değilim, özellikle yazılmış mantıklı bir tümce bile ortaya koyamıyor bakirliğini çok önce kaybetmiş beynim. Bunca zaman sonra başlığındaki olumsuzluk eki ile kendini en başlangıçtan ele veren bir ağıtımsı "yaratıyor" oluşum da yeterince rahatsız edici zaten. Ancak bayım, buradan kendimle ilgili herhangi bir notu düşmediğim son haftalarımın yayını gece saat 02:20'de başlayan bir TRT 2 dramı tadında geçiyor olduğu manası çıkmasın. Hele ki az aşağıdaki sözleşmemle hiç ilgisi yok. Zaten onun yayınlandıktan sonra bende yarattığı değişikliklerden uzun uzun bahsetmek isterim daha sonra, belki yazdığım ilk anti-depresif şey olur bu. İfadesini başaramamış olsam da tam ortadan ikiye ayrıldığımı söyleyebilirim. Evet bir yanım gerçekten önceye göre çok daha mutlu. Bu bir yandan ziyade kalp ve çevresi organları oluyor. Benim derdim kendi zihnimle ilgili. Bugüne kadar hep yenmeye çalıştığım ve az kalsın başarılı olduğum kimi korkuların tekrardan (ve hep birlikte) ortaya çıkışı. Farkındalık takıntımda artık durgunluğa erişecek seviyeye geldiğimi zannettiğim bir anda kafamda bir yolculuğa çıkmaya karar verdim.. ve kayboldum.

Baştan anlatayım diyordum. Bundan tam üç ay önce hayatımda isteyebileceğim her şeye sahiptim. Umutlarım, hayallerim, yenmeyi nice güçlükler ve korkunç uzun zaman periyodları sonunda başardığım yok olmuş korkularım, planlarım ve beklentilerim vardı. Asla aşamadığım bazı engellerimi ortadan kaldırabileceğime inanıyordum. İnanç konusuna sırtını dayamayı sevmeyen biriyimdir. Buna rağmen umut etmekten gelen bir şevk hali ile kafamda kümeler halinde gezen hayallerin o kadar da imkansız olmadığını hissediyor olmak harkuladeydi. Sonunda ne b.k olacağını bilmeden kişisel Berlin Duvarı'mı yıkmak zorundaydım. Çünkü arkasında diyarı görüyor ama dokunamıyordum. Belki de en sonunda en büyük isteğimi gerçekleştirebilecektim. Buna birazdan dönerim. Her şey bu kadar potansiyel değildi elbette. Hayatımda ilk defa gerçekten sonsuz güven duyduğum biri vardı. Hiçbir zaman o "en harbi dost" sıfat tamlamasını doldurabilecek birine sahip olacağımı zannetmezdim. Böyle bir beklentim bile kalmamıştı. Tesadüflerin bana iyi davranacağına katiyen ihtimal vermezdi ama olmuştu. Kendime geri dönüşü olmayan bir bağımlılık kazandırmıştım. İlk defa dolaylı yoldan kendi kontrolümü bir başkasıyla paylaşıyordum ve bu son olmayacaktı. Bunların yanında epeyce sancılı olmakla beraber cidden hoşlandığım da biri vardı. Gerçi varlığına hiçbir zaman tanık olmadım. Zaten burada ne kişi ne de durum hakkında özlediğim bir şey var. Sadece, tıpkı diğer sözünü ettiklerim gibi, hayatımda boşluğunu uzun zaman hissettiğim bazı rollerin dolmuş olması sevindiriciydi. Bütün bunlar o zamanlar sahip olduğum güven duygusunun sebepleri içinde nicel olarak çoktular ama nitel olarak işin aslı benden kaynaklanıyordu. Hemencecik bir paranteze sığınıp bu üç ay öncesine kadar sürekli kendimde türlü eksiklikler hissettiğimi söyleyebilirim. Bilinir ve tahmin edilebilir bir durumum vardı benim. Hani şu başkalarının üzerine süper-müthiş duran kıyafetlerden giyince bir b.ka benzeyemeyenlerdenim ben. Bu ufak ve yüzeysel bir örnek. Asıl olanda ben, nihayet kendime olan (ve bitmeyen) kavgamı durgun hale getirmiştim. İlk defa olduğum kişiden her yönüyle mutluydum. Artık ne aşırı muhalif karakterimi ne de fiziksel noksanlıklarım üzerinde duruyordum. Benim gibi normal cümleler kurmayan biri için ulaşılabilecek tepe noktasında duruyordum çünkü. İlk defa deliliğim "ne tuhaf bir herif lan" yerine "ahaha manyak ya bu" olarak reakte ediliyordu. İnsanları güldürebiliyor olmanın ne demek olduğunu yaşayarak öğreniyordum. Üstelik bunun yanında ancak hayal edebileceğim bir şey daha gerçekleşiyordu; aynı zamanda ciddi şeylerden konuşunca insanlar sıkılmıyor, dediklerimden bir şeyler öğrenmeye çalışıyorlardı. Onca zaman yaşadığım iç çatışmaların bir şeye değdiğini görmek müthiş bir duyguydu. Kendime dışardan bir gözle bakınca gördüğüm şey değil gördüğüm süreç hoşuma gidiyordu. Basbaya kurguladığım adam olmaya doğru gidiyordum. Yılların götürdüklerinden sonra. Mutluydum, sanırım. Pek aşina değilim buna."

27.12.2007

Çarşamba, Ocak 14, 2009

Sanırım

Bir yandan insan olmanın en olan temel gerekliliği duygular sahibi olmaktır diye bas bas ve cinsiyet gereği bariton bariton bağıran, diğer yandan reel -ki hepsi ekonometriktir esasında- sorunların ucuz, karın doyuran tadından mütevazi, ben diyeyim rezil tarzında siz diyeyin tavuk dönerlenmiş hamur, ağırlığını bilmek zorunda olmanın verdiği memuroğlumemur algısı sahibi olan, bir yandan da olmadığından kelli kalan yer kıçtan ise 'bu duygusal dertler hep fasa fiso arkadaş' diyen bir takım kimilerden benim. Çoğu kimse için kimse değilim. Hayır, konu bir anonim sıfatlı onlar değil. Hayır, uzun ve karmanşık yazmaya da uğraşmıyor. Siz deyin gönül eğlendiriyorum, gönlüm desin göt eğlendiriyorum. Bilemiyorum da bir yandan. O kadar çok şey birikti ki bilmediğim, bildiklerimin keyif vermesine fırsat kalmıyor pek. Anca, çok olsa ki o da cepte fazladan nasıl kaldığı bilinmiyormuş ayaklarına yatılan bir beş milyon en eski lira varsa mütevazi bir alkol günübirliği. Çok şükür ediyorum en anonim sıfatlıya. Ne bir derdim var ne bir tasam, ne fakir ne de zengin olmaktan. Hikayesini yazmayı çok istediğim bir şey memur çocuğu. Kah 222'de, kah bir kaç ayın ardı sanırım 034 sanırım 006 haneli bir şeylerin ifade edeceği ufak bir öğrencihanesinde ketılda makarna ile doyan. Ama bu da kalacak bir başka sefere. Çok seçmeli eğitilegelmiş, çoktan arkalı önlü üzerine sıçılmış, boktan bir takım hallerin püsürünü temizleyebilme uğraşı aslında -sanırım-. Herhalde çok geç olduğunda, siz deyin belli bir ergenlik sonrası ben diyeyim emeklilikte, farkına varacağız ne oldu ne bitti. Ama beni en çok üzen uğraşın nereye gittiği. Kimilerince servetler biçilmiş -ki bütün o servetler aslında insan satın almaya yarayan sabit maaşlardır- kimi etiketlere vakıf olma uğraşı. İyi bir okulda eğitim görmek, iyi bir işte çalışmak, iyi -zengin- bir hayat sürmek, iyi bir emeklilik, herhalde bu nesilden nesile geçen aristokratik paradan sonra 'baaak dede, bu benim boyfirendim elitcan!' gibi cümleler sıçan torunlar, en sonunda da 'nasıl bilirdiniz?' sorusuna da iyi! cevabını alıp, iyiden geberip gitmek. Peki ne için? Bütün bunlar ne için? Bugün akıllısının embesilinin vicdanları henüz erekte olmuşken küfürler saydırdıkları şey için. Kar marjından daha büyük bir krema tabakası değilse de tabak sıyırışı alabilmek için. Bir biçimde global mermi üretimine dolaylı -hı hı- destek olmak için. Sade anahaber bültenlerine sızlayan vicdanları hayat standardının yüksek katından aşağı bakarken yapılan bir ego sıvazlaması ardından unutmak. Çok olsa budur. Bütün bu uğraş, git git daha da kirli mecralar arayan bir dünyanın aktığı yolda daha çok bok lekesine sahip olabilmek için. Dikkatinizi cezbederim cümlelerim kısaldı. Ama sanmayın ki bu kendine anarko son pasaj asıl mesajımdı. Taa en başta demiştim ya. Aslında dememiştim ama anlaşılmıştır. Duygulardan yana da yanar haldeyim, siz deyin dertli ben diyeyim çaresiz. Belki de en kötüsü an itibariyle bomba yağarken bunu düşünmek. Yoksa değil mi? Bilmiyorum. Ergenliğe verelim geçelim, ve beş yılda bir asır daha yaşlansın her şey. Bilemiyorum. Tüm kelime bundan ibaret. Ama hayalci makroluk derecesince -ki evet hadi artık delice yazarına da deli diyelim- uğraş vermek yapmak isterken sabah nasıl uyanacağınım da cevabı pek lezzetli değil.

Yok bir bitiriş falan. Bu.
top