Pazar, Ekim 07, 2007

Pazar Depreşmesi

Aklıma bir zamanlar geliyor. Hala hayatı tam olarak kendimce algılayabildiğim dönemden. Asosyal anlamında değil ama kesinlikle daha kişisel olmayı başarabildiğim aylar. Ben bunlara kısa olması açısından 2003 Ekim, 2004 Şubat gibi isimler veriyorum ve şimdi geriye dönüp bakınca o günler bu akşama kıyasla çok farklı hissettiriyor. Hani insanın kafasında geçmişten bazı önemsiz imajlar kalır ama kalanlardır onlar. Demek istediğim insanın zihninde yer eden mezuniyet, ölüm, korku ya da ilk oral seks gibi önemli anlar değil. Alakasız bir şekilde parkta salıncakla yerçekimine hareket çektiğin bir günü hatırlarsın mesela çocukluğundan. Ya da diğerlerinden pek bir farklı olmayan bir günde diğerlerinden pek bir farkı olmayan bir sokakta diğerlerinden kesinlikle hiçbir farklı olmayan bir şekilde yürümeni. İşte bunun gibilerden biri geliyor sürekli gözlerimin önüne. Geldikçe devrik cümle kuruyorum farkında olarak. 4 yıl öncesi, bir akşam. Büyümenin, yaşlanmanın, olgunlaşmanın, odunlaşmanın, deneyimlenmenin, yorulmanın, öğrenmenin, kirlenmenin.. etkilerini gözleyebilmek adına tarih biliminde ilk defa deney yapan tarihçiyi oynuyorum. Bundan daha iyi bir zaman bulamazdım çünkü o alakasız anı kalıntısı 4 yıl önce Ekim başındaki bir akşamdan kalma. Bir yerde Geleceğe Dönüş filminde 1, 27 "jügowatt" ın elde edilebilmesinin tek şansa bağlı olması, o da o yıldırıma denk gelmek olması, olması da olması gibi. Yine de deneyeyim dedim.

Her şeyi takıntılı şekilde aynılaştırmadım tabi. Çok da ciddi bir sonuç elde etmeyi de ummuyorum zira. Sadece aklıma kalan önemli faktörleri aynılaştırdım. Zaten burada faktör diye çok bir b.kmuş gibi bahsettiğim şey yalnızca çalan müzik. Hala ara sıra "ulan aslında bu hayatımda duyduğum en iyi şarkı olabilir" dediğim Radiohead'in Go To Sleep'i. Yine bir akşam. O zaman başka bir evde ikamet etmekteydik ama ışıklandırma ve bilgisayarın durduğu yerden olayı oldukça benzer oluyor. Asıl ortamda o zamandan farklı olarak ben şu anki halimde varım. Merak ettiğim o zaman hissettiklerimle, müzik çaldıkça belirlenlerle şimdikileri karşılaştırmak. Belli konularda nasıl fikir değişimlerime uğradığım da aynı zamanda. Mesela arkadaşlık, kadınlar, sanat gibi. Müzik çalmaya devam ettikçe moralim bozuluyor aslında. Bunun o zaman daha saf bir insan olmakla bir ilgisi yok ama ben sanırım o zamanki halimi tercih edebilirdim. Burada hal derken kastım ben değil, o zamanki durumum. Bir çok açıdan benzeşse de arada aslında uçurumlar kadar fark var. Misal o zamanlar bekardım yine ve açıkçası pek s.kimde değildi. Birey olmaktan, tek olmaktan mutlu olmanın yanı sıra "zaten karşıma algı ve ilgi olarak benzediğim biri çıkacaktır" diyerek fazla kasma zorluğuna girmiyor ve yer yer bunun faydasını görüyor hatta sonuçlarını alıyordum. Şimdiyse yine bekarım ve ülser olacağıma dair kuvvetli bir inanç taşıyorum. Hala "zaten karşıma çıkıcak.." diyorum ama nasıl ki insan okurken iş bulmayı dert etmez de durumlar g.te dayanınca "ne b.k yiycez lan" diye düşünmeye başlar, bu aynen öyle bir durum. Bildiğim şey şu o zamanki bana şimdi benim bu anti-bekarlık üzerine gösterdiğim çabayı anlatsam herhalde saygı duyar ama bir yandan da g.tüyle gülerdi. Buna sevinsem mi üzülsem mi an itibariyle bilmiyorum. Bir bakıma "basitlik mutluluktur" u bayadır anmadığım için güzel geliyor ama bir bakıma da karmaşıklığın sorunları öyle.. öyle şey ki.. tarifi bile yok o derece. Özellikle zamanla bu ilişki kavramının değişime uğraması çok ilginç şekilde oluyor. Daha ciddileştikte, daha duygusallaşıyor, daha mantıklı hale geldikçe, daha bile deli işi oluyor gibi. İnsanlar değişiyor çünkü. Git gide duygusuzu daha duygusuz, acımasızı daha acımasız, düşüncelisi daha düşünceli, salağı daha salak oluyor. En önemlisi de zihinsel birikim artarken oranı yükseliyor. Söz gelimi o zamanlar da sanat ve ilişkilerle münasbetim vardı. Zamanla sanata ayrılan zaman ve beyin hücreleri artıyor, ilişkiler için de geçerli bu. Ama önceden belki bugün olduğunun 5'te 1'i bir birikim aklın yarısından fazlasını kullanırken şimdi çok daha fazlası akılda daha az oranda yer kaplıyor ilişkiler yüzünden. Zamanla ilişkilerin insan hayatındaki yerinin deri koltuktan 4'lü oturma grubuna dönüştüğü aşikar.

Bu deneyde gözlemlediğim bir diğer değişim de ilgi/fayda dengesi. Vakti zamanında ne fayda sağlayacağı sallanmadan tamamen ilgi üzerine kurulan zaman harcanımı yaş ilerledikçe getirilere göre değişiyor. Önceden zevkine kod yazan insanlar (biz böyle "şeyler" idik gerçekten, Soner diye bir arkadaşım var o hala öyledir) şimdi bu işten ne kadar para kazanabilirize bakıyorlar. Bunda yanlış ya da tuhaf bir şey yok. Yapıyorsa tabi ki kazanmak da isteyecek ancak "biz büyüdük ve kirlendi dünya" gibi neo-arabesk bir yaklaşıma girmek istemesem de o zaman bir şeyin sadece keyif alındığı için yapılıyor olması çok daha masumdu. Milyonlarca memurdur bunun en kesin örneği.

İlgilenilen şeyler de değişiyor. Düzenli olarak PowerFM dinlerdim mesela. O dönem internet bağlatısı denen şeyin bana gelmesinin çok uzak olmasından ve korsan CD satanların pek aradığım şeyleri sunamamasından (ama hala arşivlerimde çok hatırları vardır) radyo-kayıt yapıyordum. Bir kaset kaydetmiştim hala durur. 3 şarkı vardı. Go To Sleep, Robbie Williams'ın Come Undone'ı ve tabi ki Eminem'in Loose Yourself'i. İlgilenilen ve ilgiler dahilinle yaratıcılık olan zamanlardı. Algılanış olarak en fazla değişen ama bir yandan da hiç değişmemesiyle başlı başına bir ironi olan yaratıcılık. Üretkenliği de getiriyordu yanında. Bir alete bakınca onun nasıl daha iyi olabileceğini düşünmek hiç de müstesna bir durum değildi o zamanlar. Tabi zaman içerisinde o da değişime uğradı, bu ülke ne endüstri mühendisleri kaybetmiştir böyle.. O zaman üretmek de bir ilgi alanımdı ama en büyük iki ilgi alanım ralli ve Müebbet Muhabbet'ti. Cenk ve Erdem beylere ilk tapmaya başlayışım da o zamanlara denk gelir. Şanslıydım da bu açıdan çünkü (zaman olarak biraz daha geriye gidince) Müebbet Muhabbet'in en güzel dönemi olan Hot TV/NTV Radyo zamanlarına denk geliyordu. Gerçi hala Cenk Durmazel ve Erdem Uygan osursa dinlerim ama tabi o zamanki fanatizmle arada farklar yok değil. O dönemden aklımda kalan ve daha önemlisi bugüne kalan şeylerden en önemlilerinden biri bir kişi, Pelin diye bir arkadaşım. Aynı zamanda internet sayesinde kazandığım ilk dostumdu. Hala Yahoo'nun M.M. mail grubunda mesajlaştığımız zamanlar gelir hatırıma. Şimdi ona ve bana bakıyorum da, hakikaten hayatın güzellikleri derinleşirken dertleri de iğrençleşiyor. Öyle her bakımdan çekilmez olmuyor ama bazen "böyle dikeni varsa affedersin s.çarım ben o güle" denecek noktalara da geliniyor. Henüz "s.kerim böyle aşkın ızdırabını" demişliğim yoktur çok şükür ama oraya gelir kesin bir gün.

Belli bir zaman olarak o akşam değil ama o aralar futürsuzca hayal kurduğumu hatırlıyorum. Genellikle Kuzey Amerika'da yaşamak üzerine hayallerdi her TV çocuğu gibi. O zamanlar olabileceğine inanıyordum, hala inanıyorum ama o kadar değil. "Kalıc bursu kazanıcam ben gidicem bu ülkeden" demek kolaydı. Sonra birileri gelip "önce bir şu g.tü s.kert hele, bak bu ÖSS" dedi. Sonradan sonraya Kuzey Amerika'da yaşamanın köpek gibi çalışmak olduğu öğrenildi ama Türkiye'de de kendi içinde global bir mahalle baskısı yükseliyordu. Mütemadiyen iki ucu boklu değnekti. İşte o zamanlar henüz diğer ucu görünmediğinden kolaydı hayal kurmak. Farklı olarak en önemlisi ise az ya da çok topluma aitlik duygusu başladı. Birden her şeye rağmen bakkala gidip "sonra halleşsek, eyvallah" diyebilmek çok güzel geldi.

4 yıl önce akşam Go To Sleep çalarken ufak bir dünyam vardı. Sonra gerçek dünyam genişledi ama hayal dünyam k.ç kadar kalmaya yüz tuttu. O zaman hayattaki idealim dediğim "tüm zamanların en iyi blues albümünü kaydetmek" ya da "WRC'de yarışmak" idi şimdi salakça gelse de. Onun yerini şimdi kariyer planları aldı. O zaman kadınlar kısmen basitti ve 3 faktörden oluşuyordu, kişisel ego falan da yoktu. Şimdi kadınların Oscar Wilde'ın söylediği gibi "anlaşılmak için değil sevilmek içindirler" olduğu ortaya çıktı ve çok daha karmaşık oldukları ve insana kendini güçsüz, özelliksiz ve basit zannetirme güçlerinin olduğu ve narsizmin kendilerine işlemediği. Bilemiyorum. Pek toparlayamadım. Pek bir şey anlatamadım ki toparlayabileyim zaten. O zamanları özlüyor muyum? Bazen. Şimdiye tercih eder miydim? Pelin'e sordum. "Çok şeker zamanlardı :))" dedi. Bir kere o zamanlar henüz duyduğum bir şarkı bende yıllar sürecek bir hayranlık bırakabiliyordu, şimdi hayranlık bıraksın diye yıllar geçiyor.

[MP3] Radiohead - Go To Sleep

1 yorum:

  1. yazıyı okurken geri dönüşüm yaşadım bende.. başta gülümsedim "lan hakketen ne güzeldi" dedim . sonra birden aklıma başka birsürü şey - özellikle de içinde bulunduğum ortaokul grubu,salak insanlar ve saçma pek çok şey- geldi.yüzümü buruşturdum.. her ne kadar günler geçtikçe işler boka sarsada eski eskide kalmaya devam etsin. çok sabit baktım olaya biliyorum ama...

    YanıtlaSil

top