Pazartesi, Temmuz 02, 2012

Eski Notlar

Dolanlar Kadar
Merakımı gidermek de maksatlı insanlığa sormak istedim bir an, bu kemiklere zarar ve muhakkak anüs kristalizasyonuna sebep olacak soğukta, sırf günlerden resmi tatil diye alkollü anonimiyet sokağına vurgun olmak ne derece mantıklı? Ya da, böyle zamanlarda mantığın sınır ötelerine umuttrak operasyonlar yapmak anlaşılabilir midir? Kısaca, gönlün halini nötrlemek adına yapılacakların ne kadarı akıl zararı olmalıdır? Çünkü hava eksi çok derece ve ben çok sıkıldım be Ata’m. Ayrıca hava nedense çok derece, diye de soru-isyan yapamıyorum zira Dünya’nın En Güzel Arabistan’ının resmiyet bahçesi Betonkent’e gelmek de yine benim kararımdı. Ancak, o hadisenin üzerinden yeterince zaman ve yeterince daha kötü hadiseler yaşadığı için şimdilik Istanbulardı edilebilir; hadi yine iyiyim. 
Medeni pürmelalim beni yanıltmıyorsa, gerçekten de çok sıkıldım. Bıkkınarme haller alışkanlık dışı değildir pekala, ama.. neyse. 

-Ocak 2012

Kağıt Kesiği
Büro tipi yalnızlıklarla örülü olduğu gerçeğini ıraksayamıyor kent soylu aşkları plastikliğinden, her buluşmada havale mezarlara gömülen yüksek perdeden meblalar. Yerküre iyice küçüldü; herkes herkesle iştirak halinde. Bak, yan masa tamamen bu masanın eski sevgililerinden ibaret. Diğer masalar da diğerlerinin. Ve ortada dönen bu çok katmanlı ilişkiler ağıdan sağ ve sabit çıkabilenler kendi yalnızlık kuyularını arzın merkezine genişletmek derdindeler. İşin sevmek kısmı ipimle kuşağım iken, giyimler kuşamlar sevda sözleri ambalajlı ürolojik eylem planlarına gebe. Temiz ve şık kıyafetler, temiz ve şık mekanlar, temiz ve şık sohbetler, temiz ve şık ve yalnızca her iki tarafın da egosal galibiyetini hedefler uzunluktan sevişmeler, tertemiz, hatasız, kayıpsız, ‘başarılı’ ayrılıklar; eh birazcık da yavşak ve yılışık aşklar. İnsan, tuhaf bir döneme tanık olarak çağrılmıştır şayet şimdiki zamanı şimdiye denk geldiyse. Galiba batının meşhur, müphem öğretisi genel-geçerliliğinden, öyle-diyelim-öyle-kabul-olsuna evrildi; artık güzellik ve iyilik birbirinin sağlayıcı iki mefhum değil. Galiba, ve kuşkusuz, birleşitirip salıverme mevsimleri geri kaldı kaldı iki gölgeyi. Tıpkı fonetik estetikten geriye, ticari müzisyenlik derdine piyanonun mahremiyetini kendi egosunun sıvazına kurban eden puştların kalmış olması gibi. Süblim süblim arabeskleşen bir devrin, devranı yitik hikmet panolarıyız, belki de. Belki bu, yalnızca ardı ardına gelen iki harfin içerik olarak bu kadar çok orospu çocuğu barındırmasına şaşkınlıkla karışık isyan söylemi.

-Nisan 2012

Duyulmasınlık
Bildiğimiz dünyanın, bilmeyi yeğledimiz ve bir o kadar da hiç bilmemiş olmayı dilediğimiz kısmının, uykuya düşlemperver yatay oluşlara geçtiği saatler. Bügün, günlerden fark etmez (yine); bu hal, hallenmelerden kayda geçmeyen (yine). 

Lafları eğip büktüm ben hep. Lineer ve anlaşılabilir biri olamamaktandı çoğunlukla; yahut başka türlü yaşamayı edilebilmeyi düşünememek dahi. Uyuyamamaksızlığın hikmeti yapışagelmiş. Hayal etmenin mecrasından akacaklar, üşengen gerçekliğin yokuşlarını tırmanmaz ki denizlere dalsın. 

Merhaba. Ben, yeter miktar süreden sonra ‘ehh.. istedim yaptım; benden kıymetli mi ayol, peh!’ hikayesinin baş-yan-rolüyüm. 

-Haziran 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

top