Cumartesi, Ekim 06, 2012

Diyelim

Olanlar içinde en fenası can sıkıntısıdır, diye lafa girmeyi istiyordum. Felsefik bir yanı varmış gibi duran sözlerle ortamda ön plana çıkmak değildi amacım. Aklıma başka herhangi bir mantıklı cümle gelmiyordu sadece. Olmayanlara gelirsek, zaten onlardır olanların en fenasına sebep, diye de sürdürebilirdim aslında ama birkaç dakika önce Barış’ın ettiği bir söz bu ve benzeri şeklinde gelebilecek her lafın damarını kesmişti. Fikren gebeş, fiilen çok entelektüel dost meclisimizde yazmak mefhumu ve ‘doğru’ yazarlık nedir hakkında bitmek bilmez olacak bir tartışma sürüyordu ki, Barış lafa girdi ve “abi, süsten püsten uzak olmaktır mevzu. bak ne demiş şair. ruh şarabı gördü üzümden önce. benim daha bir şey anlatmama gerek yok sanırım” dedi. Hayvanın çocuğu, it oğlu it, göt busesi Barış böylece sırtını adını bilmediği Melih Cevdet Anday’a dayamış ve aslında hiçbir şey anlatmadan ‘daha bir şey anlatmama gerek yok’ seviyesine ulaşmıştı. Kuşkusuz bu fiyakalı lafa verecek cevabı olan cevval çocuklar tribünü olarak biz de oradaydık ama Barış’ın ortamdaki kızların üzerine dev bir feromon bulutu gibi çöken lafı giderek betonarmeleşiyor, adeta kanuna dönüşüyordu. Bu durumda şayet kızlar olmasaydı çok samimi ve içten biçimde “Barış, siktir git gözünün çeperine edeyim” formunda gelecek reaksiyon da haliyle doğarken ölmüştü. Neden ses edememiştik? Çünkü Barış kadınlar locasını yanına çekmişti? Barış bunu nasıl yapmıştı? Çünkü çok slogan bir laf etmişti. Bir de, Barış yakışıklıydı. Bütün argümanları da bu fiziki estetikten payını alıyor, hükmen doğru oluyordu. İçimden, “ben böyle sosyal konjönktürün belini kırarcasına..” diye küfretmeye başlıyordum ki boşverdim, bir sigara yaktım. Çay sevmiyordum o yüzden kuru gırtlak diyetine devam, suskun ve gösterişsiz halimi sürdürdüm. Yaşadığım ülkede çay sevmeyen, çaya karşı her zaman mesafeli duran, her türlü tekel harcaması ve icabında uranyum zenginleştirmeye bile para bulabiliyorken bir tek çaya ödenen bedele acıyan, çayı bir bardak dolusu kaynar manasızlık olarak gören tek kişi bendim. Çay sevmemem yetmezmiş gibi bir de yakışıksızdım. Allah benim belamı versindi. En azından Cansu için öyleydi. Bazen, bazı yerlerde olur; hiç karşılaşılmak istenmeyen biri ile aynı masaya oturulur. Tamamiyle yalan ve samimiyetsiz haller hatırlar soralım fasılları peydahlanır; hiçkimse de burnundan kıl aldırmaz. Bu, biraz da insan burnunun kıkırdak ve deriden mütevellit olup tereyağı olmaması ile alakadır. Hoş, Cansu bütün olarak tereyağı olsaydı kendisini büyük bir memnuniyetle, yanıp simsiyah ve pis kokulu bir lavabo ızdırabına dönüşene kadar kızartırdım. Bu durumda soğanlar değil benim hayallerimdeki evin panjurları pembeleşirdi. PVC’lerle dövesim olan Cansu’ya, ideolojik olarak kadına şiddete karşı olduğum için kafa atamıyordum, bir de aynı masaya oturmak zorunda kalmıştık. Hay Allah binbir bela versindi. İlk sigara bitmeden ikinciyi yaktım. Yakılan ikinci sigara günün otuz yedinci sigarasıydı. Can sıkıntısı insanın içini köreltir, bol miktarda nikotin tükettirir ve bu şekilde bireye zarar verirken devlete katkı sağlar. Devlet çok zeki bir yapı olduğu için meşgul tuttuğundan da, canı sıkılandan da bir şekilde faydalanır. Allah devletimize zeval vermesindir.

Dayanamadım bir süre sonra, attım kendimi yollara. Birkaç “abi otursaydın daha” ile aklımı çelmeye çalışan arkadaşlara, uğruna yardımlaşma vakfı açılabilir bir gülümseme ile “yok, ben gideyim” dedim. Yoldayken günün kırk altıncı sigarasını yaktım. Demek ki günün başında üç paket sigara alarak akıllılık etmiştim. Eve varıp tüm bunları yazsam mı acaba diye düşünürken, ev arkadaşım odama gelip “abi sikicem hatasız kul olmaz’ını ama! yeter lan!” diye bağırdı. O bağırmasını bitirdiğinde Hatasız Kul Olmaz sekizinci defa çalıyordu. Ona dönüp, “sen içerde tost yaparken savaş çıktı” dedim. “Hadi ya..” dedi. Sonra gitti. Elektriklerin kesilmesinin, tam da sigara stoğumun bitişine denk gelmesi ve benim yarıda kalan şarkıya mı, biten sigaraya mı, yoksa çıkan savaşa mı söveyim diye düşünmeme yaklaşık on dakika vardı. Canım çok sıkılıyordu; kalan son sigarayı yaktım. Olanların içinde en fenası can sıkıntısıydı. Allah can sıkıntısının belasını versindi.

(Peşin peşin: http://www.youtube.com/watch?v=jY8Lxf4Uf-E)

Ekim 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

top