Cumartesi, Eylül 29, 2007

Ayıp Olmaz Mı?

Bir çift gördüm. Çift oldukları o kadar belliydi ki. Sarılmalarından anladım. Yok yok asıl bakışmalarından anladım. Ben de aynen öyle bakardım. Önlerine değil birbirlerine bakarak gidiyorlardı. Tüm ihtiyaç duydukları da buydu aslında ilerlemek için. Bazen de çevrelerine bakıyorlardı. En etkileyici olanı da oydu ya. İki ayrı çiftten göz aslında aynı şeyi görüyordu. Çiftken bir/tek oluyorlardı. Mütemadiyen sarılıyorlardı ya, mühim olan oydu sadece. Sevindim başta. Benden yaşlarıca ufak oldukları belliydi. Kendimi birden "abi" sandım. İçimden bir "helal be koçum" diye geçirdim. Kendimi gördüğümü sanmak işime gelmişti o oğlanda. O caddede, onun yaşında bir çiftin yarısı olarak yürüdüğüm günler artık aylar mı olmuştu cidden? Her neyse ne diye geçiştirdim. Takdir ediyordum bu sevgiyi yoktan var ettikleri. O an tam manasıyla duygusal ev kedisi rolünü oynuyordum. Ama onların gülümsemeleri de o kadar ikonikti ki. Yeni nesil de bizim gibiydi. Sanki varmış gibi davrandığım abi sanrısını devam ettirdim. "İlerde görürüm ben seni.." dedim. Aslında "sakın bana benzeme" demek istiyordum ama kendime yediremiyordum. Halbuki orada o ikisini bir köşeye çekip "bakın ulan ben hayatım boyunca hep seven, sayan, değer veren, karşılık bekleme işini zorlamayan bir herif oldum. bir boka yaramaz bunlar. ben artık kötü biri olamam bu saatten sonra, siz şimdi fırsatınız varken piç olun, göt olun, kaşar olun.. ne olursanız olun iyi olmayın" diye bağırmam gerekirdi. Kitap doğruları para etmiyordu ki be koçum. Pratikte boku yemek de pek fenaydı deneyimini defalarca ettiğim üzere. Tam böyle düşündüğüm için suçluluk duyacaktım ki yanımdan geçip gittiler. Birkaç saniye arkalarından baktım. O an aklıma sen geldin. "Ben onu çok özledim ya.." diye ağlar bir replik tam oluyordu ki benimle birlikte bir teyzenin de bu gençlere baktığına gözüm ilişti. Resmen gözleriyle meydan dayağı çekiyordu teyze. Herhalde içinde "vay terbiyesizler" diyordu. İnsan hep rasyonel sebeplerden yaşadığı toplumun sağ kanadından tiksinecek değil ya! Kapkara kapılar, sormuşlar onlara tabi. Ayıp olmaz mı koç? Bu işler o kadar kolay mı kızceğiz? Sanki ilişkilerin çağrıştırdıkları yeterince renksiz değilmiş bir de bu sosyal baskı öğeleri geldi aklıma. Gerçi iç sebepler arasında çok değersiz kalıyorlardı. Kendime küfretmemek adına "bekarlık sultanlıktır" demedim. Ben yine yoluma devam ettim ama aklım o sahnede kaldı. Bir yandan onlar için mutlu olurken bir yandan da kendim için üzülüyordum. Bir ara birbirlerine çektirdiklerini varsayıp kızasım bile geldi. Bu devirde diye arkasında sakladığım benim halimde ben varken hangi hakla hem sevgiye sahip olup hem onu boşa harcayabiliyorlarmıştı.. Asıl kendime kızdım ben, toplamda 2 dakika kadar gördüğüm birilerinin hayatlarını yaşamak zorunda kalacak kadar umutsuz hallerde olduğum için. Sonuçta bana neydi ki! Değil mi ama? Benim de bir hikayem vardı aslında. Bu kadar yaşanmamışlıklarla dolu olmasaydı Metallica'nın Fade to Black'inde geçen "emptyness is filling me" lafı manidar gelmezdi bana. Ben gene çok evvelden vazgeçmiştim aslında. Yine o gençleri düşündüm. Ne güzel işte birbirlerine aitlerdi. Birbirlerini üzseler de seviyorlardı. Neden şimdi bu mutluluk dolu tabloya bir üçüncü kişi girip de kendine yer etmeye çalışacaktı ki? Bu sorunun cevabını bilmesi gereken bendim. Benim verebildiğim bir cevap değil düpedüz güçsüzlük gösterisiydi. "Deniz, sen bu hayatta ne yaparsan yap asla o'nun için "o" olamayacağını biliyorsun.. ...zira sen "o" nun gibi bir nokta, bir ç ve bir nokta daha alacak kadar iğrenç biri değilsin, şimdi kendine gel!" Hayat o kadar zor mu? Atılır mıyız oyundan benzemezsek onlara? Aynen öyle! Benim evvela kendime iyi biri olmamayı öğretmem lazımdı. Yapamadım. Sanki o caddede üzerine düşünülecek başka insanlar yok muydu? Vardı tabi. Bazıları beni olduğumdan iyi hissettirdi, bazıları daha bile kötü. Ben yine tek olmayı kavramaya çalışıyordum. Sanki "seninle" diye bir şey hiç olmuş gibi. Neyse dedim, ne ise artık! Geçti gitti aklımdan bir şeyler yine. Bunları duymanı, görmeni istedim ama sonra yaşadığım her şeyi bilmeni istediğimi hatırladım. Yine vazgeçtim, bu sefer büyük vazgeçtim.


Sonra bir vitrin yansıması kadar duygusuz bir durumda kendimi gördüm. Hakkında hissedilecek bir şey bile bulamadım, en çok da o koydu bana galiba.

[MP3] Mor ve Ötesi - Ayıp Olmaz Mı?

10 yorum:

  1. Hissedilecek bir şey bulamamak hissedip de, bir de aptallığı kavramaktan daha iyi değil midir ki?
    Düşününce, deniz erkek ismi olarak daha mantıklı geliyor nedense.
    Sokaklardaki liseli sevgililerden olmamak artık, garip bir farkındalık.

    YanıtlaSil
  2. Hissedilecek bir şey bulamamak hissedip de, bir de aptallığı kavramaktan daha iyi değildir şayet hissedip de bir aptallığı kavradıktan sonra hissedilecek bir şey bulunamıyorsa.
    Ne kadar düşünürsem düşüneyim denizin Türkçe'deki en unisex isim olduğu gerçeğini değiştiremiyorum. Değiştirmek de istemiyorum. Memnunum ben adımdan.
    Farkındalık değildi aslında. Tespit amacım yoktu. Onların liseli olması da dert değil. Eskileri hatırlamak, feşmekan.

    YanıtlaSil
  3. Aptallıktan sonra 2 durum var..
    1.İyice kötü hissedip, depresif, melankolik, bunalımlı oluyorsun iyice..Hiçbir şeyden zevk almaya bile yanaşmıyorsun.

    2.Tokat atılmış etkisi yapıyor ve aptallık hissi ve üzüntüsü önce her yanını kavrarken, sonra anlamını boşaltıyor.Bir kuru "anlayamamışım, çok salakmışım" hissi bırakıyor geriye..Hisse üzülür hale geliyorsun, olana değil..

    Tespit amaçlı olarak söylemedim ben de..Sadece belirli süreçler içinde çerçevenin dışında kalıp, sadece izleyen olmak gibi ve senin hislerin varken nasıl görünüyor olduğunun bir yansımasını almak gibi bir şey. Onu anlatmak istedim.

    Deniz unisexliği en çok kabul edilmiş isim sanırım. Deniz adında kız daha çok tanımış olsam da, tarihi figürünü çok beğendiğimden belki de, erkek ismi olarak daha çok yakışacakmış gibi geliyor.

    YanıtlaSil
  4. yazıyı okuyunca gene içimden "kötülerinsin sen dünya, iyileri öldüren dünya" diyesim geldi nedense. doğru söyleyeni 9 köyden kovarlar misali doğru olduğuna inandığın şeyleri uygulayıp üstüne de bir de sevmeye kalkışınca birini işler bok olup çıkıyo.

    atılırız atılırız, topu taca da atamazsın en ufak kural değişikliğine de gidemezsin. herşey mota mot uygulanmak zorunda. yuvarlanan bir kürede çıkıntılık yaratıyorsun, gidişhatı bozuyorsun yani sen başkalarısın ve cehennemsin. cehennemken de hissetmek sana haram.

    derler diye birşeyler yapmak korkunç birşey zannımca.

    deniz de her iki cins için güzel bir isim bence.

    YanıtlaSil
  5. benim aklımı kurcalayan ise, "atılır mıyız oyundan, benzemezsek onlara?" sorusunu sormayan insan bulunmaması. hikayeye pek ters düşecek ama, kim peki şu meşhur "onlar" yahu?

    YanıtlaSil
  6. onlar renkli bir dünya boyamış...

    YanıtlaSil
  7. bir tek seni bana çok gördü dünya
    "iyiler bu savaşı kaybetmiş" peki ben nası büyük adam olucam
    "kötü olmak seni geri getirir mi acaba..."

    Nedense yazını okuyunca bu sözler geldi aklıma...

    YanıtlaSil
  8. hiçbir vazgeçme büyük olamadı.. keşke olsaydı.. ahh bir olsaydı..

    YanıtlaSil
  9. @enteldantel: olamadı gerçekten de, malesef, keşke, ahh, keşke, ah keşke, keşke ah, olsaydı gerçekten de ah keşke..

    @arcoiris: benim de aklımdaydı o lirikler. kötü falan olunamıyorum. aslında iyi ki de olunamıyor ama kağıt üzerinde iyi ki de öyle deniyor. hayat norveç'te kitaplarla dolu bi odada yaşamak kadar masum değil malesef. iyiler bu şavaşı kaybetti, ondan eminim ama.

    @penguen: sonra birileri de kalıp "ama sizin mutluluğunuz, renkleriniz hep ambalaj" diyor. sanki öbür türlü çok iyiymiş gibi.

    @oky: onlar zaten bunun üzerine kafa yorma gereği duymayanlar. onlar senin benim gibi birkaç şey elde edene kadar kıç çatlatıp bunlarla mutlu olanlar değil binlerce şeyi saçıp savuranlar, sıçıp sıvayanlar.

    @kodein: kelimesi kelimesine katılırım.

    @tugce: zor işte her şekilde. hepsi aynı bok yolu aslında da.. işte varyasyonu çok oluyor.

    YanıtlaSil

top