Pazar, Eylül 02, 2007

Thirteen Tales From Urban Bohemia

2000'lerin en iyi albümleri sayılacaksa akla neler gelir? Herhalde Coldplay'in A Rush of Blood to the Head'i, The White Stripes'ın Elephant'ı, Radiohead'in Kid A'si, Outkast'in The Love Below'u ve The Strokes'un Is This It?'i ilk hatırlananlar olacaktır. Bu saydığım grupların her biri bugün mesih olarak kabul ediliyor kendi tür camiaları tarafından. Her biri dev kitleleri peşinden sürükleyen ve "kurtarıcı", "ilah" gibi sıfatlar alan insanlardan oluşmuş durumda. Kanımca hala hiçbiri ve hiç kimse henüz 90'lardaki 80'lerden sıyrılma kadar kesin ve yenilikçi bir şey sunamamış olsa da bu grupların ürettikleri müziğin taş gibi olduğu bir gerçek. Örneğin bu saydığım gruplar içerisinde en orjinal olmayanı Coldplay'dir ama Coldplay'i çok severim. Zaten kulağa güzel gelmesi kriterini bir yana bırakıp sırf yenilik, sırf marjinallik araya araya yalnızca elektronik müzik dinler hale gelen ve "indie" başlığı altına her müzik türünü alan biri olmadığım için de gayet mutluyum. Ancak bugün burada üzerine kelam edeceğim şey ne kişisel müzikal yönelimlerim ne de mainstream müziğin yarattığı kahramanlar. Hayır, bu değeri kesinlikle bilinmemiş bir albüme/gruba ufak bir ithaf yazısıdır.


The Dandy Warhols'un üçüncü stüdyo albümüydü Thirteen Tales From Urban Bohemia. Ben de henüz birkaç gün önce edindim. O zamana kadar iki şarkıyı biliyordum albümden; Bohemian Like You ve Neitzsche. O zamanlar da bu şarkıların indie-rock'ın zirvesi olduğunu düşünürdüm (evet çünkü Franz Ferdinand brit-rock'tır, indie değil..) Albümü dinledikten sonra aklımda kalan şey çok kısa bir cümleye sebep oluyordu, "vay be". Çünkü ortadakü müzik yalnızca güzelden öteydi. Tasviri pek mümkün olmayan bir şeydi. Hani bazen çok şey hisseder ama ne hissetiğini bilemezsin ya, bu da aynen öyle bir albümdü. Yine de bir denemem gerekirse şöyle ifade edebilirim sanırım.

Metallica'nın The Black Album'deki hacimli/tok sound + Grunge ve Punk arası ama Punk'a daha yakın bir müzikal enerji + Trent Reznor tarzı vokal + nicelik ve nitelik olarak çok distortion + marjinal sözler + Indie tabanı + Pink Floyd saykodelizmi + hüzün + yabancılaşma + endorfin.


Sonuçta ortaya çıkan şeye sanırım en doğru tanım "Saykodelik Pop". Peki saykodelik bir pop olur mu? Pop saykodelik olabilir mi? Olur, oluyormuş. Hem de çok güzel oluyormuş. Belki bu şimdi diyeceğim abartılı daha doğrusu fazla kişisel bir yargı gibi gelecek ama bu albümün değer olarak Pearl Jam'in Ten'inin yanında yer alması kesinlikle ayıp olmaz. Thirteen Tales From Urban Bohemia müziğiyle, sözleriyle, derinliğiyle, bütünlüğü ile kendi çağının çok ilerisinde bir albüm. İçinde her iki tip post-modern rock dinleyicisi için de şeyler barındırıyor. Hem bir yandan köklerine sağdık bir sound hem de deneysel tınılar. Albümün tepe noktasının hala sözleri toplam iki cümleden, I want a God who stays dead not plays dead. I, even I, can play dead, oluşan Neitzsche olduğunu düşünüyorum. Zaten albümün ilk üç şarkısı bir şarkı aslında ve Nietzsche bu üçlemenin son ve en taş üyesi. Bu şarkılar sırasıyla Godless, Mohammed ve Neitzsche. Bu saykolik intronun ardından gelen Country Leaver arkasından gelen şarkılar gibi daha moralli bir sound'a sahip. Taa ki sekizinci şarkı olan Sleep'a kadar. Bu şarkının hala No Surprises'ın üvey kardeşi olduğunu düşünmekteyim. Çalıntı falan manasında değil. İkisi de aynı frekansta yayım yapıyor. Yine de albüm insanı ne kadar üzerse üzsün Bohemian Like You çalarken hüzünlü olmak nerdeyse imkansız. Blues'a yakın bir outro olan The Gospel ile nihayete eriyor bu 56 dakikalık müzikal zevk-ü sefa.

Bu albümün değeri belki bir gün, herhalde asla, anlaşılacak. Sadece bir Vodafone reklam cıngılı olarak hatırlanacak olması tek şeyin bu kült olması gereken albümden üzücü elbette. Özellikle Andre 3000 çağımızın Hendrix'i olarak taçlandırılırken, özellikle Arcade Fire ilahlaştırılırken.


[MP3] The Dandy Warhols - Godless + Mohammed + Neitzsche + Sleep + Bohemian Like You

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

top