Pazartesi, Eylül 03, 2007

Daha Enteresan Başlığa Gerek?

Galiba aklımdan ilk geçen tuhaf bir "ama sen bitmiştin" oldu bu sabah. Tatsız, rahatsız, yorgun, uyanamamış, acelesi olan bir sabah bu durum için en beklenmedik en uygunsuz zaman olurdu zaten. Aklın tamamen başka işlerle meşgul olmak zorunda kaldığı, hafif stresli, bolca uykulu bir sabahın insanların bütün o yalan öğleden sonra renkli/parlak yansımalarını yıkadığını, geriye yalnızca oldukları şeyi, kendilerini bıraktığını gördüm. Ben bu sabah onu gördüğümde ikimiz de olabilecek en sade hallerimizdeydik. İkimiz de bir yerlere belli zamanlar içerisinde ulaşmaya çalışıyorduk. Tamamen sıradan bir haldeydik. Ben dolmuştaydım, o ise hızlı adımlarla gidiyordu. Ayrıldığım, üzerinden çok zaman geçen ve hakikaten unuttuğum birini tekrar görmek beni neden bu kadar etkiledi bilmiyorum. Belki ben onunla bu kadar normal bir şekilde karşılaşmayı ummuyordum, belki karşılaşmayı hiç ummuyordum.


Tıpkı bıraktığım gibiydi. Hala bana duyu organlarımdan şüphe ettirecek kadar güzeldi. Sanırım zamanla yegane Syd Barrett'laşan ben olmuşum. Çünkü o bir türlü değişmeyen tatlı ifadesiyle sarı saçları rüzgarda uçuşa uçuşa yürüyordu. Bense yüzümde bir türlü değişmeyen bir katı hass.ktr ifadesiyle oturuyordum. Ancak mevzuyu mevzu yapan şeyin bunlarla en ufak bir ilgisi dahi yoktu. Ben onu öylesine unutmuştum ki adeta dünya üzerindeki varlığını reddeder hale gelmiştim. Sonuçta "benim için öyle biri yok artık" idi. Öyle çok zor bir ayrılık olmamıştı da. Gerçi hangi ayrılık kolay olmuştur ki? Mutlu aşk var mı yok beni ilgilendirmiyor şu an ama kesinlikle mutlu ayrılık diye bir şeyin olmadığını, olamayacağını, biliyorum. O yüzdendir unutmak zorunda kalıyorsun. Kolay değil beyninin sol yanı olmuş birini bir anda yok edebilmek. Ben sevgili olduktan sonra arkadaş olunabildiğine de inanmıyorum açıkçası. Biriyle belli bir seviyeye çıktıktan sonra orada geriye dönülmüyor. Sonuçta gayet üst düzey, gayet çift kişilik bir 20. kata varmışsın, tekrardan alışılagelmiş bir ortak kullanım alanı olan 4. kata nasıl inebilirsin. Bu yüzden ayrılık zor ve ayrılıktan sonra arkadaş kalınmıyor. Çünkü o 20. kata vardıktan sonra eğer işler yürümemeye başlarsa bir tek seçeneğin var; aşağı atlamak. Sanki ben hep bu kadar etkilenmişim gibi geliyor bana. Sanki ben oradan atladıktan sonra önce kendime gelmeyi başarıp ardından kendime bana ait olan bir yer yaratmak zorunda kalıyormuşum gibi, o sadece durup katına gelecek yeni birini beklerken. Zaten her zaman ben misafirim bu şehirde, bir el sallarsın yeter hareket vakti gelince değil midir? Üzerine sanki çok büyük bir onur sahiymiş gibi sen yine olduğun gibi kal, benim için sakın değişme demeye gerek yok. Onların zaten umurunda bile değil. Mesela o da benim hayattaki hatalarımdan biriydi. Bana bunları yaşatan birini sevmeme sebep olan biri olması yüzünden. Madem neden bu kadar etkilendim ben? Bensiz yaşadığı hayatına şahit olmak, benim onsuz olmam ve ya böyle bir şey değil. Ben gerçekten unutabilmiştim onu. Hatta üzerine aşık bile olabilmiştim, hem de çok fena şekilde. Ama işte beklenmedik bir anda onu normal haliyle görünce içimden farkına bile varmadan "ama sen bitmiştin" diye geçirdim. Ben onu bitirmiştim, bitmişti o. Oysa gayet hayattaymış.. Çocuksu bir kabullenmemeydi bu sabahtan bağımsız olarak. Hiçbir şeyi nüksetmedi. Yine de insanın midesi ile diyaframı arasında çiğ ekmek hamuru tıkanması hissini yaşattı oldukça. Aslında bütün gün onu düşündüm. Onu ve beni. Bir onu, bir beni. Sonra gülümsedim. Bir günlük yazısı okuyunca yaşanan kabullenme gibi oldu. Güzel mi oldu pek umurumda değil. Bu sadece bir tür flashback'ti benim için.

Bir an sesini duyar gibi olduğumda bunun benim hayal gücüm olduğu benim için bile çok açıktı. "Keşke" diye üzülmedim. Sadece biriyle bu kadar şey yaşadıktan sonra insanın neden aklına ilk yaşayamadıkları gelir diye düşündüm. Ben bugün onu gördüm. O herhalde görmemiştir beni. Zaten toplam 5 saniye falan sürdü hepsi.

7 yorum:

  1. ne kadar güzel ifade etmişsin, normal haliyle görünce yaşanan o "ama sen bitmiştin, yoktun, gitmiştin hani" ruh halini. oysa hayatta o da, yemek yiyiyor, aşık oluyor, yoruluyor falan filan...

    bi'de "onlar" sahiden 20. katta durup yeni birinin gelmesini mi bekliyorlar hiç bir şey olmamış gibi? öyleyse çok fena sahiden! atlarken tutup çekmek lazım onları da demek ki.

    YanıtlaSil
  2. ne on sene.. ne on ay.. ne on dakika.. zaman yok bu işte.. hani circle is not round time never dies gibisinden.. sen bitmiyorsun ki onlar bitsin.. bi de eninde sonunda şöyle düşünmek lazım.. ben düşeceğime onlar atlasın.. gerçi bi umursamama lüksü mevzuu vardı bahsettiğin di mi.. yani şimdi ne anlatmaya çalışıyorum ben.. yok.. iyi bir zamanlama yok benim için bu yazıda..nokta..

    YanıtlaSil
  3. @mahallenin delisi: Teşekkürler (: Evet genelde olan odur ve aynen öyle olur. Zaten bu açılarda edilgen olmak genel bir lanet sanırsam.

    @morfasülye: aleykümülüs. teşekkür.

    @enteldantel: İşin tuhafı sen bitiyorsun, hem de pek çok sefer. Bir de her biri öncekinden daha çok acıtıyor ama inatla bitemiyorsun aslında, daha da harika düşüşleri yaşamak için..

    YanıtlaSil
  4. işte ona bş nevi sado-mazoşizm deniyo.. hah

    YanıtlaSil
  5. @enteldantel: nitekim duygusuzlar acı çekmiyorlar bu ironi yüklü (kime göre neye göre) hayatta..

    YanıtlaSil
  6. bana göre:) belli ki sana göre de..

    YanıtlaSil

top