Perşembe, Ağustos 30, 2007

Maux de la Nuit, Crainte..

Neredeyse bir aydır "kişisel" diye yazı yazmamışım. Bu demektir ki neredeyse bir aydır senin hakkında bir şey yazmıyorum. Önceleri asla sonu gelmeyecek gibi hissettiren cümlelerin böyle tıkanmış gibi göründüğüne bakma. Hatta onlar, senin göreceğin yanından süzülenler, asıl içimde, içimde yüzdüğün bir deniz var. Ben hala bu kalabalığın içinde yapayalnız hissetmektense, sensiz hissetmektense, dünyanın bir ucunda tek başımayım sözünü gururla giyerim. Kendime o zaman neden diye sormama gerek yok çünkü sebebi biliyorum. Hani bazı hayaller vardır daha kurulurken biten. Bu durum tam öyle değil. Bu daha çok ifşa edilince değersizleşen hayaller gibi. Ben hala hayal kuruyorum bu son savunduğuma inat. Mütemadiyen hayal kuruyorum. Onların içinde yer alırken plan bile yapıyorum. Kestirmeye çalışıyorum iyi senaryo ve kötü senaryo olarak geleceği. Vazgeçemediğim iki huyum var bunu yaparken. Birincisi kendimi bu hayallerin içine koymak, ikincisi ise seni bu hayallerin dışında tutamamak. Acaba derinlerde neleri düşlemeye kadar varabildiğimi bilsen fersah fersah kaçar mıydın benden? Yoksa sarılır mıydın hiç yapmayacağını düşündüğün gibi. Biraz olsun bir gün bir çılgınlık edip seni sevdiğimi söylesem lafına benzedi. Onun da sonu alay edip güler misin yoksa sen de sever misin diye bitiyordu. Ben ettim o çılgınlığı biliyorsun. Belki de fazla çılgınlık ettim ve bana yeterince kalmadı. Özgürlüğümü sorumlulukla takas ettim zira. Ancak pişman olmadım. Bana acı veren bir özgürlüktü senin haberinin olmaması. Şimdi sahip olduğuma inanmak istediğim sorumluluk ise olan bitenden artık haberdar olman. O yüzden gidişatına gayet uygun olsa da bunu benim belki de gizli bir bildiğim var elbette ağlarım benim can kırıklarım var diye sürdüremem. Gizli bir bildiğim yok artık çünkü. Olduğu zamanlarda burası bir ağlama duvarıydı zaten. Şimdi daha iş yerine, ağırlıklı olarak müzik dükkanına benzer oldu. Yine de senden bahsetmiyormuşum gibi görünmesi battı bana. Seni senin yerine tribe yatacak kadar seviyor olmanın anormal bir faaliyet olduğunun bilincindeyim ve sırf içinde sen geçtiği için bile gurur duymamı sağlıyor. Ama artık ne sen ne de o sıfatıyla bir şey yazsam eskisi gibi olur. Eskisi gibi olmasın da zaten diyorum aslında. Başlık bunun bir devam yazısı olduğunu müjdeliyordu, yani hiç değilse bana. O kadar lokal, o kadar kişisel bir blogdur bu. Orada iki fark gözünle çarpışmış olsa gerek. İlki ülser gibi bir sabahta yazılmıştı ve teması acıydı. Bu ise unplugged gibi bir gecede yazıldı ayrıca teması korku. Korkunun da baya bir süre biteceği yok gibi görünüyor, tıpkı bana hissettirdiğin diğer tüm heyecanlar gibi. Korkular çeşitli. Yanılmaktan korkuyorum. Fazla umutlu olmaktan korkuyorum. Fazla karamsar olmaktan da aynı şekilde. Bunlar olur biter bir şekilde de zaten en büyük korkum dibini görememek bu hikayenin. O kadar hayal kurdum, hala da kuruyorum dedim ya. Onlar hep süreç hayalleri. Yanlış saymadıysam 451 kadar farklı hayal ve hiçbirinin belirgin bir sonu yok. Sonra zaten oluruna bıraktım, sanki başka bir seçeneğim varmışcasına. Bir yandan da her şey bittiğinde küçük bir aşk yetiştirdim düzene yenik düştü ve ya beni sevmezsen yağmurları sev, sen sev yağmurları yağmurlar yağsın üzerime demekten de korkuyorum. Belki vazgeçtim dünyadan bile diyebilirim. Şu baya bir uzun olan süre boyunca da bilemeyecek olmak da ayrı bir derttir aslında. Bırak diyorum şu küçücük resmi, yetmez bize bu küçük esinti ama ne fayda sağlıyor ki bağırıp çağırmak. Nereye gider bu aşk?

Sanırım bu Fransızca başlıklı yazıların daha devamı olacak.

(bkn: Maux de la Matin, Douleur..)

4 yorum:

  1. Bu yazinin en en cumlesi sudur : Seni senin yerine tribe yatacak kadar seviyor.

    Zaten bu cumleyi okuduktan sonra, devami boyle anlamadan gecti. :P

    Ask zaten hep bir yere gider, sorun da gitmesi zaten.

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Tesadüfen yazılarını okudum, tarzını beğendim; iyi gözlemliyor ve iyi yazıyorsun. Sansürsüz ve obsesif uslubü severim. Fırsat buldukça okunmaya değer kişilerin bloglarını okurum.Genç olmama rağmen büyük bir firmada üst düzey bir görev almış olmam hem firmamdaki çalışanlar hem de çevrem tarafından hayretle karşılanıyor. Herkes o ünvan için yaşımın uygun olmadığını düşünüyormuş. Öylesine yoğun çalışıyorum ki onların göremediği yanlarla bunun bedelini ağır ödüyorum.Yalnız yaşıyorum, işten geç fakit eve geldiğimde beni karşılayan bir anne veya bir kedi yok. Hayaller mi? Tıpkı rüya görmediğim gibi, hayal de kurduğum pek olmuyor; belki de zamanım olmuyor. Ama sen ve senin gibi insanların hayallerinden beslenmeyi seviyorum. Eline sağlık

    YanıtlaSil
  4. @Tuğçe: Belki de sorun bir yere bir türlü tamamiyle gidememesi ve hep kalmasıdır.

    @nik: Çok teşekkürler :)

    YanıtlaSil

top