Pazartesi, Temmuz 16, 2007

Maux de la Matin, Douleur..

Çok aşırı isteklerim yok hayattan şu sıra. Mesela sadece, sabahlar zor, ağır ve anlamsız yerine biraz daha güzel şeyleri hissettirebilirdi bana. Sırf bir kişinin hakkında faydasız düşünceleri kovalamak dışında hiçbir işe yaramayacak, açıkça boş bir günden fazlasını bekletebilirdi bana. Bunu bir aforizma olarak kabul edebilirim kendim için. Bir zamanlar bu boş zaman olarak bile gelmezdi çünkü. Bir şeye, bir amaca, bir hayale hizmet ettiğimi zannederdim budalaca. Bir "ne yapıyorum ben böyle?" noktasına da geldim kaçınılmaz olarak. O zaman verecek cevabı bulamadığımda tamamen arınmış olmak için tek kesin şansı elde etmiştim. O kadar kolay olamazdı ama. Sen bu kadar kolay bir sonu hak etmiyorsun benim içimde. Ancak dürüst olmam gerekirse seni unutmak gayet kolay aslında, bir de seni hatırlamak olmasa.. Unutmaya da çok yaklaşmıştım aslında bir seferinde. İçinde yürüdüğüm ama asla hissettirdiği varlığı bana ait olmamış o kara tonlu sokakta nihayet mavi gökyüzüne bakabildiğimde. Taa ki bu pasif-sarhoş halimle ilerdeki kaldırıma çarpana kadar. Acı verdiği yerde realizmin etkili olacağını bir mazoşist dışında birinin, benim, söyleyeceğim hiç aklıma gelmezdi ama "iyi ki varsın" sözü döküldü birden ağzımdan. Geri de toparlayamadım. İstemedim çünkü. Nedense köşeyi dönüp bu olmaz sokaktan çıkıp kalan dünyaya dönmem gerekirken, kurtulana kadar gökyüzündeki eşşiz renge dalmam gerekirken, hata yaptığımın farkında olmayı umursamam gerekirken, ben, kalıp en olmayacak en olmaması gereken fikre saplandım. Mutluluğu olduğum yere getirmek! Halbuki mutluluk başka bir yerde çok daha ulaşılır şekilde karşıma çıkabilirdi, çıkardı da. Neden reddettim peki ben bunu? Sanırım gerçekten benim ağırlığından kullanmaya çekindiğim sözcüğün anlamını içindeki labirentte fark etmeden kaybolmayı seçerek idrak etmiştim, "aşk". Ancak gülü seven dikenine saplanır. Her şey iyi güzel hoş olsun istedim. Mutlu olmayı, mutlu etmeyi, gerekirse bir şeyin uğruna harp etmeyi. Sonunda olucağına dair bir inancım olsaydı herhalde hepsini göze alabilirdim. Duygularımı sözcüklerle kalıplaştıramadığım anda Ayça Şen -ki çok yaşasın- ve onun Saatçi Bayırı'nda kullandığı bir söz aklın bir yerlerinden çıkagelip özetlendirdi. "Gidenler geri gelse bile en sevdiğiniz parçalarını gittikleri yerde bırakıp geliyorlar, gitmeyeceklerine olan güveninizi." Sen benden önce pek çok kez gitmiştin. Ben de gitmiştim bazen. Gerçek ve acı veren şu ki ortada hiç bir şey olmadı ki ondan gidiş olsun! Hiç beraber bir yerde kalmadık ki! Bak işte senin için sorun hatta "şey" bile olmayan çünkü bilmediğin ama benim içimi kemiren şey bu. Bütün bu hayali ben kendi başıma yarattım. Ben kurdum, ben çizdim, ben düşledim, ben sürdürdüm, ben bitirdim. Her nasılsa senin bir anda bu hayalin içindeki rolüne ereceğini düşündüm. Daha doğrusu seni oraya erdirebileceğimi. Ben hayalci bir insan değilim ama sen gerçek dünyaya ait olamayacak kadar iyisin. An itabariyle düşlerimde varolan ve gerçekte de sabahımı bir pasif-komaya çevirenin sen olması gibi. Düşler ve ya gerçekler hepsi çoğunlukla insanın kendi yapamadıklarına çıkmaz mı zaten? Yalnız kaldığımda çoğunlukla düşündüğüm sensin. Keşke, keşke her şeyi bırakıp seni düşüneceğime seninle beraber her şeyi düşünebilseydim.. O zaman belki bu sabahların yaşam içeren bir anlamı da olurdu. Çünkü işe yaramıyor. Bütün algılarımı açtığımda bile varlığını karşılayacak alternatif bir mutluluk bulamıyorum, yokluğuna eşdeğer bir hüznün de olamayacağı gibi.

Hayatta zamanlama denen şey asla bana iyi davranmadı. Asla! Hep kendimi ruh ve bedenen 3 yıl ilerisine ait ama doğum tarihine çakılı gecikmiş bir kargo gibi hissettim. Şimdi de öyle, yine zamansız bana dair olmasını dilediğim şeyler. Ama bir yol da olabilir. Bu sabahlardan, bu günlerden çok sonra bir zamanda ancak benim tarafımdan çizilebilecek. Onun için bir an evvel prozac almam lazım. Hayaller diye diye çok çenem düştü ama tamamen gerçek olanda şu; sen yoksun ve ben boş bir evde Jeff Buckley dinleyerek ağıtımsı şeyler yazıyorum fakat olsaydın şayet … herhalde Jeff Buckley’in kendisi olurdum. Dediğim gibi seni unutmak kolay aslında, bir de seni hatırlamak olmasa. Ya da 1 saniye.. Belki de seni unutmama gerçekten gerek yoktur?

5 yorum:

  1. Duygularını nasıl bu kadar güzel anlatabiliyorsun.Çok etkilendim gerçekten çünkü senin yaşadığına benzer bir şeyi ben de çok uzun zamandır yaşıyorum.Herhangi bir günümün bunu düşünmeden geçtiğini hatırlamıyorum.Sadece düşünmek ve hiç düşünülmemek ne kadar kötüdür biliyorum."yokluğuna eşdeğer bir hüznün de olamayacağı gibi."demişsin ya ben de hep hüzüne bağımlı olduğumu bu yüzden bu durumu atlatamadığımı düşünürüm.Ama sonuçta bu da bir kısır döngü oluşturur.Hastalıklı düşüncelerimle başbaşa kalıyorum.Daha sonra da hayatımın ne kadar büyük bi kısmının bu saplantıyla geçtiğini düşünüp geçen zamanıma üzülüyorum.Senin bu yazının üzerine de sanırım Jeff Buckley'den "forget her" yakışır.

    YanıtlaSil
  2. unutmaya çalışmak öyle lanet bir şey ki anlıyorum seni. eternal sunshine debelenişleriyle atlatmaya çalışmıştım ben de. joel gibi bağırmak istemiştim:
    "I'M ERASING YOU!!! AND I'M HAAPY!!!"
    not 1.: hayır hayalcisin.
    not 2.: umarız şu iş olur da jeff buckley olduğunu görmek nasip olur!!! neden olmasın?! muzip:

    YanıtlaSil
  3. @arcoiris: Cümleten geçmişler olmuş o zaman. Her gün, her an bunu düşünüyor olmak bir halta yaramıyor cidden. "Benim gibi bir insanın nasıl aklının tamamını kaplıyorsun?!" diye sormanın yaramadığı gibi. Hastalıklı diye tanımlama. Hastalıklı olan sen ya da ben değil. Bu hale getirten, getirtenlerdir. Belki bundan bile haberleri yoktur, belki daha da acısı bilseler de umursamıyorlardır. Kısır döngüler bir şekilde oluşuyor zaten nasıl oluştuğunu, nasıl o halde geldiğini düşünemeyecek kadar bıkkın bir hale geliyorsun.. O zaman ben kendime yine şunu soruyorum; "Neden daha çok sevenler acı çekmekle mükelleftir?"

    @!_emon a!d: Keşke anlamıyor olsaydın beni! Çok ciddiyim. Bari birimiz uğraşmıyor olsaydı böyle bir şeyle. Ben de Joel gibi "I'M ERASING YOU!!! AND I'M HAAPY!!!" diye haykırmak istiyorum ama sonum gene Joel'e benziyor. Sonu gene kafa karışıklığı oluyor ve bu hikayede mutlu son henüz olamadı olacak gibi de durmuyor.

    Cvp1: Evet, öyleyim ama reddetmeye çalışıyorum.
    Cvp2: Benden hiçbir şey olmaz..

    YanıtlaSil
  4. Gün geçtikçe de kötüleşir durum. Özellikle de 5. senesi içindeyseniz...

    YanıtlaSil

top