Perşembe, Temmuz 19, 2007

Emprovize Ölüm Yazısı

Bu herhalde en yazamadığım yazılardan biri olacak nihayetine erdiğinde. Gerçekten henüz hiçbir şey yazmamış olsam da, neler yazacağım hakkında en ufak bir fikrim olmasa da en baştan daha sonraları gururla anmayacağım bir iş çıkacağını biliyorum. Peki ölümle ilgili doğaçlama yazı yazılır mı? Bu konunun ciddiyetine bir ihanet değil midir? Değildir! Çünkü ölümün kendisi doğaçlamadır. Planlı ölüm diye bir şey yoktur. İntiharlar bile planlı değildir. Çünkü ölüm, ölmek sonucu önemli olan bir şey. Devamında ne olduğudur ölümü önemli kılan ve ya nelerin artık olamadığı. Kendi kararıyla yaşamını sonlandırmayı seçen biri bile sonunda neyle karşılaşacağını bilmiyordur. Bunu öğrenmenin bir yolu da yok. İşte biz bu anlık olaydan sonra uzun uzun düşünürüz ve genellikle bu düşünmeyi daha önce yapmadığımız için kendimize kızarız, ağlarız, yoruluruz ve unuturuz. Unutmak işin kaçınılmaz sonu. Öyle de olması gerekiyor aslında. Bir ölüm bir başka hayatın devamına engel olmamalıdır. Acımasızca bir yaklaşım gibi geliyor değil mi? Hiç değilse bana öyle geliyor. Kendime çok rahat şekilde bu kadar mantıklı olduğum için kızabilirim. Tıpkı tersini arzulayıp duygusal yaşamayı tercih edebileceğim için de. Sadece ölüme olan bakışım bana bir insan tarafından nefret salgılatabilir. Çünkü ölümle ilgili bir konuda taktir kazanamazsın. Hayır ölümde geride kalanlar içinde kazanan yoktur. Kaybedenler ve çok daha fazla kaybedenler vardır. İşte ölüm bu yüzden bir önem taşıyor. Son kurduğum kişisel cümleleri anlam olarak değil, bir komple düşünme olarak gör. Demek istediğim buydu. Hayatı sorgulamak, kendini sorgulamak, amaçlarını, yaşayışını, insanları, her şeyi daha önce hiç yapmadığın gibi sorgulamak. Belki bazen de bir yara almak ve farkında olmadan onu asla iyileşemeyecek bir hale getirmek ve bu yaranın zihninde yarattığını "normal" olarak kabul etmek. Ölüm en büyük acıdır kalanlar için ama kontrol etmek de gerekiyor bu acı halini.

Eğer bunu okuyan birisi yakın zamanda birini kaybetmişse dediğim nefret kazanma durumunu yaşıyor olabilirim. Basitçe "sen ne bok anlarsın lan geri zekalı!" şeklinde çemkiriliyor olabilirim. Olsun. Bu konu kişisel anlaşılmalara indirgenmeyecek kadar önemli. Ve hayır, ben yakın zamanda hiç kimseyi kaybetmedim. Yine de malesef çevremde bunu yaşayanlar oldu. Birkaç çok şanssız insan. Onlarda gözlemledim ölümün yıpratıcı etkisini. O tarifsiz depresyon halini ve çok fazla hak veriyorum onlara. Çünkü o durumda kendimi düşünmeye çalışıyorum. Birine bir daha asla "naber ya" diyemeyecek olmak. Bu yaklaşım basitlik falan değil. Hayatın kendisi bu ufak şeylerin bir araya gelmesidir zaten. Gidişi kabullenmek çok zor olmalı, ben bunu yalnızca tahmin edebiliyorum. Birini, o'nu bir daha asla görmeyecek olmak değil bence acıyı yaratan. O'nu bir daha asla göremeyecek olmak. Hayatta sana olan desteğine bir daha sahip olamayacak olmak. Gülüşünü bir daha duyamayacak olmak. Yüzünü bir daha göremeyecek olmak. Bir daha asla o'nunla beraber olamayacak olmak. O'nun gittiğini kabul etmek.. Hayatın hiçbir suçu olmayan birini yaşamaya laik görmediğini kabullenmek. Bu kabullenileemez! Ne olursa olsun, ne kadar zaman geçerse geçsin kabullenemez! Hele ki hiç sansürsüz orospu çocuğu olan insanlar baya uzun süre gebermeden yaşayabilirken.. Merak ediyorum acaba hiç kabullenilebilir mi böyle bir şey? Bütün bunlar, kaybetmek. Temelde yatan sebebin insanın elde edemediği şeylere olan içgüdüsel arzusu olması hiç önemli değil. Böyle bir acıdan insanoğlunun evrilişi sorgulanarak çıkılmaz. Ama acıyı atlattıktan sonra en uygun ortamdır belki de bunları düşünebilmek için. Ancak acı öylece kolay bitmez, asla kolay bitmediği gibi. Acının tasviri de kolay bitmez, mesela şimdi bitemediği gibi. Durmaya çalışıyorum ama böyle bir şey yaşamanın yarattığı yıkımı düşünmekten kendimi alamıyorum. "Acaba x nasıl oluyordur?" diye empati yapmaya çalışıyorum kendimce. Kendimce olduğu için de bir b.k yapamıyorum. O zaman da yalnızca görünen kısmını yalnızca hayal edebildiğim bu duzdağını aşabilen insanlara gıpta ediyorum. Yine de bir meraktır ya. Gerçekten de biri terk-i diyar eylediğinde kalan beraber anı geçirilen yerlerde yaşamaya nasıl devam edebiliyordur? Sormak istiyorum "nasıl böyle bir harap oluştan sakınabiliyorsun kendini?" Bilmiyorum, bilemiyorum. Ben yapamazdım ama o kesin. Yapamayacağım içindir mutlaka bu denli kolayca yazabilmem bunları tek damla gözyaşsız. Belki böyle yaparak ölüm gibi bir şeyi yaşamak zorunda kalanlar için "saygısız" olarak görünüyorum. Ben öyle görebilirdim çünkü. Ölüm denen ızdırabı yaşamış biri olarak bunu hiç yaşamamış birinin ölümle ilgili atıp tuttuğunu görmek neredeyse bir mahremiyet ihlali olarak bile bile görünebilirdi gözüme. Ama dediğim gibi olsun. Ayrıca zaten bunu yaşayanlar yüksek ihtimal beni öyle saygısız olarak da nitelendirmiyorlardır. Bir kez daha bu güce hayran kalırım..

Böyle bir acı nasıl atlatılabilir ki sorgulaması bile acı verirken bunu yaşıyor olmak... Tamam tamam. Aynı şeyleri tekrarlamayacağım. Devamında gelenler de aynı yoğunluktadır. Hayatı sorgulamak. Mesela "kapitalizmin, kültürel empozenin farkında bunun beni sömürmek üzerine kurulu olduğunu biliyor olmama rağmen neden bunları tüketmekten zevk alıyorum sorusunu da sormadan yaşıyorum, bu bir suçluluk hissi gerektirir mi ve ya farkındalık mutlak reddetmek midir?" diye sormak gibi. Bunlar alakasız değil, ben de kafayı sıyırmış bir solcu değilim. Ama "ben neden/nasıl yaşıyorum?" sorusunun dibi eşelendiğinden çıkanlardan biri de budur. Gerçi neyin çıktığı önemli değil. Önemli olan çıkıyor olması. Yaşama dair ne varsa farklı bir şekilde bakılıyor olması daha doğrusu, en çok da kendine. Özellikle de üzerinde "onun için de yaşayacağım" demenin sorumluluğu varken. O da ayrı bir sorgulama konusu. Sorumluluk, bir değil iki hayatın birden. Belki bazen daha bile çokun. "S.kerim ulan böyle hayatı! Boş işte boş!" dememek, devam etmek. Herhalde zaten yürümesi zor olan bir yolda sürünerek gitmeye çalışmak gibidir. Bazıları bunu koşmaya bile erdirebiliyor. Daha önce söyleyip sonra tekrar söylemiştim şimdi yine söyleyeceğim bir 5000 kere daha söylenebilir/söylenmelidir. Bu insanlara hayranım. Ve bu hayranlık hali bende bir rahatsızlığa neden oluyor. Ben burada ölümle ilgili bir şeyler yazmaya çalışıyorum. Çok kolayca defalarca bu kelimeyi kullanıyorum ve eminim ki tek yapabildiğim kendi zihnimden çıkarabildiğim şeyleri öylece dökmek. Birileri bunun gerçeğini yaşarken. Bırakın ben kendimi "saygısız" olarak görmek istiyorum. Neyse hayatı sorgulamak diyordum sanırım en son. Evet bütün hepsi bu. Sorgulamak ve farkındalık. Sokakta öylesine yürürken bunu yapabiliyor olmanın değerinin farkında olmak aynı zamanda da 100 metre ilerde bir .rospu çocuğu tarafından arabayla ezilebilmenin de gayet mümkün olduğunu sorgulamak. Yaşamın her an bitebileceğinin farkında olmak ve bunu sorgulamak. Belki giden kişinin kişinin acısı kadar bu da meşgul ediyordur kafayı. Düşünüyorum da ben burada duruken kalp krizi geçirsem ve her şey bitmiş olsa? "Hayatı yeteri kadar yaşıyor muyum?" pek orjinal bir soru olmayabilir ama kimsenin de buna cevap verememiş olduğu bir gerçek.

Gerçekten de birini kaybettikten sonra nasıl bakmak gerekir hayata? Birçok bunu yaşayan insanların bile bunu düşünmediğine şahit olmuşumdur ama acıdan değil. Sadece gerek görmedikleri için. Bu bir suçlama değil. Ancak örnekse benim normalde de yaptığın bu tarz bir hayat sorgulaması o ruh hali içerisinde kim bilir nasıl oluyordur diye merak ediyorum. Deneyerek öğrenmek istemediğim şeylerdendir.. Yeni bir bakış sahibi olmak, yeni bir düşünce tarzı. Yeni derken direkt olarak "iyi" demek istemiyorum. Ölümün depresyona sürüklediği insanlar da var. Onlar da "yeni" bir hayat görüşüne sahip oluyor. Bence tırnaklar tırnak üstüne şekilde tırnak içinde "doğru" olan biraz daha açık bir zihinle yaşayabilmek ölüm acısını tatmak zorunda kalındığından sonra. Yaşayacaksın. Gerçekten yaşayacaksın. Bazen yarın yokmuş gibi, bazen bir son yokmuş gibi yaşayacaksın. Yeri geldiğinde içip dağıtacaksın, yeri geldiğinde de kolesterol testi yaptıracaksın. Bir rolde değil pek çok farklı ruh rolünde oynayacaksın. Pişman da olacaksın "keşke" ler yağdırarak, mutlu da olacaksın "iyi ki" ler sıralayarak (can dündar'a selam olsun). Kelimenin her anlamıyla yaşayacaksın çünkü birileri artık bunu yapamıyor.. Ancak standart insan algısından dolayı anlaşılmak için direk g.te gidebileceğinden en en en önemli vurguyu tam buraya yapayım. Bütün bu yazılanların bunların maksadı "aman iyi bakın hayata, acıları boşverin, e çünkü hala hayattayız" demek değil. Hayatta acı denen şey de var çünkü ve acı olmasaydı mutluluk, sevinç ve orgazm da olmazdı. Işığın ne olduğunu bilmeden karanlığın ne olduğunu bilebilir miydin? İşte bu yüzden yaşarken depresyonist ve ya polayana olmak da aslında ölmektir. Yaşamaktır aslolan. O zaman sonuç? Onu da sen söyle, hala nefes alabilen bir beynin var..



Eşşek Soru: Peki ben bunları neden yazdım?

Açık Şık) Birilerine bir daha başlarına bir şey gelmesine engel olacak bir şey oldu.
Boşboğaz Şık) Biri öldü.
Cansu Bu Gün Çok Şık) Ben münasebetsizin tekiyim.
Doğru Şık) Belki en çok benim böyle bir yazıyı okumaya ihtiyacım vardı.
Eylül Şık) Şu anda her ne düşünüyorsan, haklısın.

-Lazımlık.

2 yorum:

  1. evet ölümün en kötü taraflarından biri, belki de en kötüsü tabii; "birisini bir daha görmeyecek olmak değil, göremeyecek olmak." hiç bir ihtimal yok, ihtimalleri severiz. kolumuz koparsa, hemen protez kolları araştırırız belki googledan işte bacağımız koparsa yine aynı şekilde, belki tekerlekli sandalyeleri; ama elimizden hiç bir şey gelmeyecek bir konuyla, ölümle karşılaşırsak; öyle kalırız. sadece öyle. nasılsın? öyle. öyle ne, öyle yok.

    sonra hatırlamalar, hatıralar, hatırda kalanlar. bir süre böyle gider. ölen kişinin hayatı bir dvd filandır ve sarıp sarıp onu izleriz. bunun devamını, hem de başka bir yönetmene bile razıyken bulamamak, o kötü işte, bunu demiş miydim.

    sonra, yine sonra, kabullenme aşaması başlar bana göre. dvd filan yetmez. ölmüş, ölü, yok demek bu, biliriz. 'o hep bizimle'lere inanmayız, değildir çünkü, dokunmadığımız, duyamadığımız şeyi özleriz.

    mezar vardır. mezarlık, yani çok mezar yanyana gelirse mezarlık olur. hepsi başlı başına bir mezardır. güzel mezarlar vardır, adamlar uğraşıyor, mermer olur genelde bunlar, siyah mermer olanlar daha iyi, kuşlar vardır, mezarlıksız mezarlar vardır, mezarlıkta mezardan çok şey göremezsiniz, inanılmaz. her yerde mezar vardır, bir sürü insan, içlerinde. sonra su vardır mezara su dökülür, mezara su dökmek gibi güzel bir adetimiz var, mezarlara su dökeriz, mezarlara su dökerken, ya insan annesine babasına dedesine annanesine arkadaşına su döker mi hiç diye düşünürüz, dökeriz ama, mezar vardır çünkü. mezara su dökülür. hele sıcak havalarda daha çok dökülür. mezarlıklarda çeşmeler olur. ufak çeşmeler. temiz. üzerinde mutlaka birinin adı yazar. allah razı olsun deriz. allah razı olur. çeşmenin yanında bidonlar olur. iyi birileri bırakmıştır. çıkarken biz de bırakırız. biz de iyi biriyiz. herkes bırakır. mezarlıklarda boş bidonlar olur. onlara su doldurulur, su dökülür mezarlara. bir çiçek gibi, bir bitki, bir ağaç, bir tohum gibi, toprağın altında, görmediklerimize su dökülür. başka şeyler döküldüğü de olur. su dökerken olur bunlar.

    bu mezarlıkta ya da mezarlık dışında periyodik olarak devam eder. sürekli devam eder, ama sürekli. bin beş yüz yıl. arada dvd olur, fotoğraf olur, yazı olur, şarkı olur; hep bir şey olur. sürekli bir şey oluyor dünyada. bazen birileri benzer o hatırlatır, bazen çok söylemek istenilen ama söylenemeyen bir şey olur, bazen sadece bir film olur, dizi olur, bir blog yazısı olur; bir şey sürekli hatırlatır. makarna bile olabilir.

    "Gerçekten de birini kaybettikten sonra nasıl bakmak gerekir hayata?" diye sormuşsun yazıda, bu ölen kişiye göre değişse de -bizim açımızdan önemi-; daha kolay bakıldığı söylenebilir. çünkü her hayatta bir limit vardır ve örneğin süper marioda prensesi kurtarırsan, evet prensesi kurtarmışsındır. bunda da bi yakınını kaybettiysen, evet kaybetmişsindir. artık istesen de grip olan insana üzülemezsin, artık sevgilinden ayrıldığına üzülemezsin, artık sınıfta kaldığına üzülemezsin, artık ailesiyle tartışıp ayrı eve çıkan arkadaşına üzülemezsin.(üzülürsün de, bu marioda 2-4'ü geçmek gibi filan olur, ha evet geçmiş olsun olur. hıı evet kaldık ya olur, ah hay allah ayrıldık ya olur, tüh keşke anlaşsaydınız ya olur. fakat her şey aslında yolundadır, her şey 'sağ'dır. bunlar bile hatırlatır, makarna gibi.)

    elbette her ölümün, kişi bazında, ayrı bir acısı hüznü vardır ama bazen düşünüyorum; bunun da muhakkak bir sırası vardır heralde? acıölçer filan olsa diycem, neyse.
    ölüm korkunç bir şey değil yani, çok normal. onun da iyisini(ölümün iyisi olur mu, olur) versin tabii allah, o ayrı.

    sevgiler, her kısmına değinemedim ama iyi yazı.

    YanıtlaSil
  2. Benim atladığım, senin haklı olduğun. Çok fazla nokta var bu konuyla ilgili irdenebilir, irdelenmiş olması gereken, asla yeterince irdelenemeyecek olan.

    Teşekkürler ayrıca.

    YanıtlaSil

top