Çarşamba, Temmuz 11, 2007

Istanbul'dan Kalan

Son 12 günümü Istanbul'da geçirmiş olmanın mutluluğu ile an itibariyle Antalya'da olmanın yarattığı moralsizliğin ortasında bir yerden yazıyorum. Ayrıca Istanbul'u tatilimi bir turistik geziden çok daha mühim ve çok daha müstesna kılan bazı mevzuların da yaşamakta olduğum ruh haline etkisi malum ve ağırdır. Yazının kısa vadede sonucu olarak Istanbul'a gidip gelmenin maddi manevi maliyeti hatırı sayılır bir miktar para, tam anlamıyla boka sarmış bir hayal, yepyeni farkındalıklar, yepyeni bir kırmızı Akbil, zihinsel rahatlama, duygusal gerilme ve benim maddiyat algıma göre zengin olmuş bir takım alkol şirketleri oldu. Yine de genelde moralimi bozamayacağım kadar harkulade bir yerde olduğum için güzel geçtiğini söyleyebilirim. Geniş bir yazı hazırlamaya da üşendiğim için:

1. Istanbul'a aşığım. Hiç mübalağ yapmıyorum. Eğer hayatımın kalanı bu memlekette geçecekse yegane yaşam alanım ancak orası olabilir. Bu yalnızca Antalya'da 15 yılda yapılan toplam kültür/sanat faaliyetlerine 1.5 haftalık bir sürede şahit olmaktan söylenmiş bir söz değil, aynı zamanda sakin bir hayat özlemini kesinlikle duymayan biri için en mükemmel yerlerden biri olmasından da ileri gelmiş bir görüştür ve sanıyorum stabil kalacaktır. Bu tasviri zor bir hissiyat. Bariz şekilde büyük bir kentte olma duygusu. Elbette bunun maddi yıkıcılığından nasibimi aldım ancak aynı zamanda bunu gayet güzel idare edecek durumda olan insanların hiç de az sayıda olmadığını daha önemlisi hiç de o kadar özellikli insanlar olmadıklarını gördüm. Birden korkunç bir özgüvenle doldum ve halen da etkisi geçmedi. İşte bu yüzden her türlü pisliği ile beni mutlu hatta huzurlu kılan yer, Istanbul, benim yegane seçeneğimdir.

Bu ikinci ziyaretimde her devamı olan ilişkideki aşkın sevgiye dönüşmesine bizzat özne oldum. Elbette ki sonsuza kadar "aa buralar ne kadar güzel" diyemezdim ve geçen sefer böyle tanımladığım yerler için ilk görüş etkisinden sonra geriden kalan "burada olmak her zaman çok güzel" cümlesiydi ki bu benim için huzurun direkt bir dışa vurumudur. Yani -seni ilk gördüğüm anki kadar heycanlanmıyorum ama seninle mutluyum/sensiz olamam- durumu. Ki bundan daha yukarıda daha uzun şekilde bahsedeceğim, umarım.

2. Kimseler bilmez ama çok çok aşırı bir tevekkül ile gitmiştim Istanbul'a. Bir takım hayallerim ve onlara bağlı planlarım vardı. Hepsinin ilk ve en önemli olana bağlantılı şekilde gerçekleşeceğine o kadar emindim ki sonunda olmayınca hiç de önemli olmayan bir mevzuyu "iyi" anlamında abarttığımdan çok daha sert şekilde "kötü" olarak yaşaamdım. Ne olursa olsun yutması cidden zor bir haptı ama sonuçta hapı yutmuştum diye zannettirdim kendimi. Olan "hayatta kendimi en fazla gaza getirdiğim mevzular top 3" üne 2 numaradan kesin bir giriş yapan olayda kendimi cidden aldandırdığımı farketmek oldu. Ne ben o hayale uygundum ne de o bana.. Ancak kabullenmesi zordu her şekilde. Olmadığını değil de olamadığını kafaya taktım. Baya baya bağıra bağıra kendime şunu sordum "ben bir şeye nasıl uygun olamam!?" ... Narsizm ya.. Fena bir şey tabi. Ancak tek sebep bu değildi tabi. Üzülmüştüm sonuçta. Oldurulamamıştı. İnsan bir şey kaybetmediği zaman bile bir şey kazanamadığı için üzülen tek hayvandır nitekim.

3. Büyük, özel ve markalaşmış bir şey düşünün. Mesela Galatasaray Lisesi olsun. Belli bir örnekten yola çıkmayacağım. Zaten Istanbul'dan bunlardan bile çok fazla var. Bu tip bir özel ismin karşılığının fiziksel anlamda yakınında olmak tuhaf ve keyifsiz bir duyguydu. Bir takım "özel" insanların, bir takım özel yerlerde olduğunu çok bilinen bir hiyakedir. Ama bunu bizzat görmek çok başka. Örnekteki gibi GS Lisesi'nin önünde dururken hayal ettiğin şeyin olmadığını ve olamayacağını zorla kabul etmek. Üstelik o an bu hayale ulaşmış insanların bu şansı gayet sıradan gördüklerini bilmek. Sonra mesela bunlardan biriyle konuşmak. Sana "Hep bizim okuldan mezunlar için şımarık derler. Sultanların padişahların okuduğu okula gitmişim be o kadarı da olsun yani.." demesi. Senin çaresizce "tabi abi" diye kabullenmen.. Gerçi asıl demek istediğin hissiyat bu değildi. Daha çok Çırağan Sarayı'nın önünden geçmek gibi. Yıllar yılı kentrilyar kere adını duyduğun yerin baya baya önünde olmak ve bunun Istanbul'lu insanlara son derece normal gelmesi. Büyük şehire duyulan arzu ve ne kadar "tatil başkenti" denirse densin taşranın tekinde yaşadığını bir kez daha anlama. Ve ya İstiklal Caddesi'nde yürürken ropörtaj yapan ulusal kanal çalışanları. Bütük oranda mallama kutusunda görülen yer, kişi ve şeylerin aslında bir halt olmadığını ve hiç de o kadar uzakta bulunmadığını farketmek ve devamındaki zamanlarda aslında hepsinin Istanbul'da, yani hakkikaten uzakta olduğunu hatırlamak.

4. Bu maddeyi Marilyn Manson ve Robert Plant konserlerine davetiyeleri olduğunu konserlerden sonra öğrenen ve "hadi lan bu sefer arcade olsun" deyip GTR2 ve RACE yerine Test Drive: Unlimiten ve CMR: Dirt alan bir öküze ihtaf ediyorum..

5. Giderken uçak gelirken otobüs kullanmış biri olarak söyleyebilirim ki mesafelerin süresel karşılıkları tamamiyle ruh halinin yarattığı algı farkıyla değişiyor. Giderken yolda geçirdim 55 dakika yaşadığım daha doğru yaşayacağıma inandığım heyecanın etkisiyle çok çok çok uzun gelmişti. Halbuki gönüş yolu 12 saatten uzun olmasına rağmen "ulan yol mu kalmış dert olarak.." modunda hiç de uzun gelmedi. Bu da direkt olarak ikinci madde ile ilgilidir.

6. Istanbul'u gezen biri olarak bir sürü "AK NOKTA" ile karşılaştım, hepsini sıkıp patlatmak istedim. Gerçi etraftaki birkaç bin adet mini bayrağın yanında gayet daha anlaşılır kalıyordu. Belki de beni en çok güldüren ama "artık düşünmüyorum bu sefer için" dedirten "Şimdi CHP Zamanı" yazılı 100 ml'lik şampuan tüpü oldu. Bir sktrin gidin lütfen..

7. Çevre bilinci olan ve olmayanları dövmek isteyen biri olarak merakla ve açıkçası umutla beklediğim Live Earth'ün konser olarak süper olduğuna fekat maksat olarak tıraş olduğuna da Istanbul'da şahit oldum. Keşke bir işe yaramış olsaydı, katılan grupların albüm satışlarını katlamak dışında..

8. Giderken "Bohemian Like You"
Sonraları "When You're Gone", "On Every Street", "Ohne Dich", "Happy To Hang Around"
Giderkense "Passive" çalıyordu.

9. ..ve en önemlisi Istanbul'dayken ne olmuş olursa olsun mutluydum burdaysa hiçbir şey olmadı ama her şey kelimenin aynen manasıyla çok bayat..

Güzeldi, çok güzeldi, çok daha güzel olabilirdi, çok çok daha güzel olacak.

2 yorum:

  1. İstanbul olur da güzel olmaz mı, mutlu olunmaz mı!!!!!!!!! En önemlisi özlenmez mi!!!!

    YanıtlaSil
  2. Üstelik benimki "Air-siz" idi :P

    YanıtlaSil

top