Pazar, Ağustos 19, 2007

4 Paragraflık Saygı Duruşu: Nirvana

- Ben asla onları canlı görecek kadar yaşlı olmadım. Asla dünyayı yerinden oynattıkları dönemlere şahit olmadım tıpkı onlarla ilgili içimde ukte olarak kalan diğer pek çok şey gibi. Ama onlarla tanıştığım zaman birinin bu müziği keşfetmesi için en uygun yaş olan 13 idi. Etkiledi, değiştirdi, yeniden yaptı, yol gösterdi, kaybettirdi, bitirdi, yeniden başlattı, bağırdı, ağladı, nefret ettirdi, deli gibi sevdirdi ama asla susmadı. Bu bir erken ergenin en iyi arkadaşına, bu dünyada üretilmiş en güzel müziğe, bu hayatımın grubu dediğim iki addan birine, daha derin ve daha benim olana, bir saygı duruşudur.

Sarı tonlarda, bulanık, dehşet bir video hatırlarım. Kasvetli safran rengi içinde headbang yapan gençler, anarşi işaretli t-shirtler giyen ponpon kızları, davulların arkasında yüzü pek görülmeyen uzun saçlı bir adam, ilk görüşte "herhalde dünyanın en uzun insanıdır" diye düşünülen bir basör ve hepsinden ziyade sarışın, gitarıyla kendinden geçen bir adam. Anlaşılmayan bağıra çağıra sözler ve gürültü, mükemmeldi. O video tabi ki Smeels Like Teen Spirit'ti. Televizyon ekranında belirmesi için dua edilen birkaç klipten biri olan. İlerde asıl olarak ortaya çıkacaktı. O zaman sadece küçük bir çocuğun zihnine kazınan ufak bir izdi. Tıpkı Led Zeppelin, Deep Purple ve Queen gibi. Yıllar sonra anlaşılacaktı.

Bir sokak tezgahından 2 milyon lira gibi bir paraya almıştım üzerinde "NIRVANA FULL ALBUMS MP3" yazan CD'yi. Sonra eve varıldı ve o CD çalınmaya başladı. Winamp denen şeyin telepatik bir gücü olduğuna inanmam da o tarihlerde başlar. Çünkü ilk çalınan parça "Lithium" du. "I'm so happy cause today I found my friends, in my head I'm so ugly that's OK 'cause so are you" diyerek direkt olarak enjektör hissi yaratan sözler ve daha önemlisi, en önemlisi, şu diğer bütün müzik türlerinden öte olan şey duyuluyordu. Grunge, adı ne olursa olsun tapılası olan bir şey için herhalde bulunabilecek en güzel isimdi. Buydu işte. O dönem müzikal olarak aradığım nerdeyse her şeyin karşılığı. Daha önce doğmuş ve daha önce 13 yaşında olmuş biri olsam da aynı şeyleri hissettirirdi bana Nirvana, zaten Nirvana herkesin o dönemidir. Benim gibilerde biraz daha, yıllarca, sürmüştür. Grunge'ın diğer grupları, mesela Pearl Jam ve Blind Melon, çok iyi olmalarına rağmen o kadar keyif vermiyordu. Keyiften de öte tatmin edici bir müzikti Nirvana'nınki. Dürüst olmak gerekirse onca yıldan sonra hala bu müziğin hissettirdiklerini anlatacak doğru kelimeleri bulmak çok zor geliyor bana. Belki de Nirvana'yı farklı kılan da buydu. Diğer bütün müzikler ve gruplar az ya da çok çaba gerektiriyordu ve müziğin ayrı bir olgu olmasına engel olamıyorlardı. Her zaman "müzik ve ben" vardı. Ancak Nirvana'da iki ayrı şey yoktu. Lithium'un o çalan ilk notalarından an itibariyle çalmakta olan Drain You'ya kadar sürekli bütünleşik olarak var oluyordu. Kendimi içinde hissettiğim müzikti. Daima reddettiğim, farkında olduğum ama engel olmadığım "ergen alıgısı" için en kesin dışa vurumdu. Dağıtmadı, çoğu zaman yeniden topladı. 13 yaşında biri için gerçekten kabul gören tek müzikti. Hatta bu durumu kendim de tuhaf buluyordum. Sonuçta her zaman olduğu gibi o zaman da geniş sayılabilecek bir yelpazeden sesler toplayıp dinleyen biriydim ancak bu grup diğer hepsinden (Dire Straits'den bile!) ayrıydı. Gerçekten de Nirvana bir dönem insanın hissedebileceği her şeye bir fon müziği olabilen yegane gruptu. Something in the Way'le çöküp, Where Did You Sleep Last Night'la isyan edip en sonunda Jesus Doesn't Want Me For a Sunbeam ile ağlamak hiç de zor değildi. Ve ya bir duygusal karşıklık halinde Heart-Shapped Box dinlemek, ve ya moral düzeltmek için All Apologies dinlemek, ve ya sırf insanlara ve hayata karşı olan öfkeyi dillendirmek için Anerurysm dinlemek. Hepsi.

Tabi Kurt Cobain bütün bunlardan sorumluydu. Sadece benim müzikal yönelimlerimde de değil genel olarak müziğin gidişatını değiştirmeysiyle. O bir sonraki adımı herkesten önce görmüştü. Bu yüzden debut sayılabilecek bir albüm çıkmasıyla birlikle başka Micheal Jackson'ı sonra R.E.M. ve Metallica'yı bir önceki sayfaya gömdü. Nevermind benim de en sevdiğim Nirvana albümüdür. Onun dışındaki bütün Nirvana albümleri, her biri harkulade olsa da, Nevermind'ın altındadır. Kanımca komple albüm bütünlüğü olarak onu izleyen ikinci kayıt efsaneleşen '94 MTV Unplugged'ıdır. Orada, Nevermind'da, In Utero'da ve diğerlerinde gidip şarkıları yazan, ülserli çığlıklar atan fenomendi Cobain. Ben onun "liderlik" ettiği kuşakta değildim ama benim için de bir idole dönüşmesine engel olamadı bu. Yine de bu gözümdeki idollüğü dönemsel olarak değişerek kaldı. Kurt Cobain sürekli olarak acıdan, mutsuzluktan, melankoliden, eziklikten ve başarısızlıktan bahseden biriydi yazdığı şarkılarda. "I'm worst at what I best and for this gift I feel blessed", "Rape me, rape me again" ve kısaca "pain!" gibi sözleriyle o 13 yaş için tam anlamıyla bir ilahtı. Bu daha sonra kronolojik olarak mükemmel şarkı yazarı, duruşu olan adam ve basitçe Kurt Cobain'e dönüştü. Onun çizdiği "sıçtın vazgeç!" yolundan gitmeye cesaret edemedim, kimse edemedi. O bile edemedi aslında.. Yine de aynı kalan hep Kurt Cobain olması oldu. Ne yaparsa yapsın o Kurt Cobain. O bizim yaşadığımız dönemin Jimi Hendrix'iydi. O yaşamış son büyük şarkı yazarıydı ve hala Nirvana'nın yarattığı müzikal depremi tekrarlayabilen olmadı. Sadece Britanya'dan üç grup buna biraz olsun yaklaşabildi. Onlar da saygı sırasında göre Radiohead, Oasis ve Coldplay'dir.

Zaman geldi geçti. Binlerce sefer tag'inde "Nirvana" yazan şarkılar çalında. Nice değişik ruh hallerinde burada, tam zihnimin içinde oldu. Nirvana bir dönem her şeyi beraber yaşadığım gruptur. Hala yeni akımların saçmalıklarından kaçmak için ilk sığındım şeylerden biridir. Bir gün Nirvana dinlemeyi bırakacağımı zannetmiyorum. Bazen azalabilir ama her zaman "hayatımın grubu ulan!!" olarak kalacak. Bu arada Nirvana'ın en sevdiğim şarkısı In Bloom'dur. Elimden geldiğince "vefa borcumu" ödemeye çalıştım. Bu hiçbir şekilde Nirvana'yı yeterince anlatabilen bir yazı değildi zaten lafla izahı pek mümkün olmayan bir şeydir Nirvana. Sadece bir müzik grubu olarak görmekse düpedüz haraket olur.

..yıllar sonra Nirvana'nın son nefesini vermediği, onun Courtney Love sürtüğü tarafından tutulduğu, anlaşıldı. Nirvana son nefesinde de sonuna kadar sert, sonuna kadar içten, sonuna kadar bizim/benimdi. Kurt Cobain öldü, huzur içinde yansın. Geriye asla sönmeyecek bir ateş bıraktı, ironik olarak kendini yakarak. Son cümle hem onun bütün yaptıklarına hem de Nirvana'nın son nefesine ithaf olsun; you know you're right..

[MP3] Nirvana - You Know You're Right

4 yorum:

  1. nirvana'ya yakışan bir saygı duruşu olmuş, eline ağzına sağlık valla. ikimiz de nirvana'yla benzer şekilde tanışmışız. ben de tam olarak 2 ytl'ye almıştım, sırf adı hoşuma gittiği için. hanid erler ya bir kitap okudum ve hayatım değişti. müzikal karşılığı tam olarak nirvana'dır bunun. söyleyecek fazla bir şeyim yok, tüm düşündüklerimi aktarmışsın zaten. benim en sevdiğim şarkısı ise anlamadığım bir şekilde geri planda kalmış olan lounge act :)

    YanıtlaSil
  2. en sevdiğim şarkısı.. hım bi düşüneyim.. all apologies olabilir.. lithium olabilir.. ya da about a girl belki..ama hepsini üstüste koysam benim için bi jeremy etmedi.. e napıyım ben pearl jam tarafıyım..:)

    YanıtlaSil
  3. "where did you sleep last night" bu kadar vurucu bir şarkı sözü olabilir mi ?

    YanıtlaSil
  4. @oky: Teşekkürler :) Lounge Act geri planla kalmış olur mu hiç? O ve Drain You ayrıca güzeldir zaten :)

    @enteldantel: İyi yine Black, Alive ya da Even Flow gibi çok daha "kesin" bir örnek vermemişsin :D Pearl Jam da süperdir yahu. Bakma biraz taşlar gibi oldum yazıda :P

    @frc: Olamaz.

    YanıtlaSil

top