Cumartesi, Haziran 02, 2007

Heroes

Scrubs hatta Coupling'den beri beni bu kadar bağımlısı haline getiren bir dizi olmamıştı. Heroes yalnızca en sevdiğim dizilerden biri olmadı, aynı zamanda internetten indirdiğim, yeni bölümleri için gün saydığım, eski bölümlerini defalarca izlediğim, ciddi ciddi senaryoyu çözme işine giriştiğim pek az diziden de biri oldu. Baştan bir şeyi belirtmem de lazım sanıyorum. Çünkü şu ana kadar yazdıklarım ve devamında yazacaklarım benim hiç erişemediğim bir şansı bulmuş insanlara dehşetengiz abartılı gelecektir. Pek muhterem Lost izleyicilerine. Duyduğum ve tahmin ettiğim kadarıyla Heroes'dan fersah fersah ilerideymiş. Bundan mütevellit çok sefer ona da başlayasım geldi. Ancak sonra kendime "do you know what's the fuck is gonna happen if you'll overuse the kotalı internet saçmalığı?" diye sorup vazgeçtim. Asıl olan dönersek.

Aslında hikaye genel anlamda bakıldığında gayet klişe. Aynı şekilde mantık hatalarının haddi hesabı yok. Kurgu da benzer. Zaten dizinin asıl özelliği insana bütün bunları düşündüğünde "boşver! süper dizi" dedirtmesi bence. Yine de karakterlerin tekil hikayeleri üzerinde gayat başarılı olan yapım bu karakterleri bir araya getirecek ve sözde "save the world" olayını gerçekleştirecek sebepte biraz da olsa saçmalamış. Mesela 23 bölümden oluşan ilk iki sezondaki en merak edilmeyen şey final ve öncesindeki 4-5 bölümde konu edilen bu hadise. Ne oluyor? Bir grup pek yetekli insan, bir tane yeteneği diğer yetenekli insanların güçlerini kafalarını yarmak suretiyle almak olan kötü adam ve bunları bir araya toplayacak ve olayı "herolaştıracak" New York'un komple yerle yeksan olması. Genel olarak böyle. Ancak dediğim gibi karakterlerin kişisel hikayeleri (özellikle Claire ve Sylar'ın) bu bütünlemeden çok daha heyecanlı.

Post-modern dünyada artık her şeyde aranan ve bulunduğunda baştacı edilen "görsel samimiyet" burda da önemli bir faktör hiç kuşkusuz. Çünkü ne kadar çizgi romansal uçlara gidilmiş olursa olsun hem karakterler hem de hikaye örnekse bir Superman veya Angel'dan daha gerçekçi. Bir kere kahramanlar diğer her türlü benzer senaryodaki gibi güçlerini keşfedince işi gücü bırakıp kötü adam avlamaya gitmiyorlar. Daha çok bu güçlerini gündelik hayatlarına uydurmaya ve alışmaya çalışıyorlar. Gerçi bu durum gelecek sezonda kuvvetle muhtemel değişecektir. Yine de bu samimiyet mevzusunda dizinin bir demirbaşı var. Hiro Nakamura. Çoğunlukla dillerde "hiro çok tatlı ya" şeklinde görülen bir durum. Bende de oldu. Sonuçta yalnızca Hiro değil diğer birçoğu da bu şekilde yakın geliyor insana. Özellikle Mohinder, özellikle Matt, özellikle Ted.

Heroes bazen bir saçmalıklar toplaması olsa da, son yılların en berbat finali ile bitmiş olsa da sonuçta izleten bir dizi kendini. Hem de öyle böyle değil. Hımm.. Demek ki bir yerlerden bir şekilde acil Lost edinmem lazım. (Aslında tuhaf bir "Digitürk'ü olmayanların harbi 'gariban' eğlencesi hissiyatı da yaratıyor Lost'a karşı..)

1 yorum:

  1. FILAYİNG MAAAAAENN!!!


    yorum mu bu şimdi? çok içimden geldi:)

    YanıtlaSil

top