Cumartesi, Haziran 16, 2007

Sana Bir "James Hetfield '92" Bile Olamadım

Yo, okur!

Stresler içerisindeyim. Rahatça da çıkamıyorum haliyle. İçerlerde bir yerlerde kayboldumuşum sanki. İçler acısı bir haldeyim. Yok aslında ben böyle görüyorum. Bu hep kullandığım bir stildir. Belirsizliği belirli olan bir hadisede kötü ihtimalleri beklemek. Böylece kötüsü olduğunda "zaten bekliyordum" tribine yatabilmek, böylece iyisi olunca "aa çok şaşırdım ehehe" diyebilmek. Bunun maksadı kötünün elde edilmesi durumunda bünyeyi rahatlatmak değil. Apaçık iyiyi bekler görünürken kötü alındığında göt olunması durumundan kurtulmak. Zira pek fenadır o. İşte benim yaptığım da bu. Madem ki sonucunu katiyen bilmiyorum. O zaman kötüyü beklemek. Yalnız şöyle bir sorun var. Eğer bu süreç hafiften uzunsa, yani 2-3 gün içinde bitecek gibisinden değilse biraz boka sarabiliyor bazı şeyler. En kötüsü olarak, daha doğrusu yazının anlam bütünlüğünün anlından öpeyim kötünün kötüsü olarak insan bu oynadığı karamsar rolüne fazla kaptırıp bir takım kompleksler üretebiliyor. Nedir mesela? "Saçlarım çok kötü/yüzümde çok fazla noktacık var" ve varyasyonlarını muhtemel ilişki halinin gerçekleşmemesi/hayallerin sıçması haline hazırlık olarak söylenen kişinin bir süre sonra bunları takıntı eder hale gelmesi. Eskiden olurdu bana bunlar. Artık olmuyor. Artık çok daha güçlüyüm! Artık çok daha beter sorunlarla uğraşıyorum. Hani aşk insanı sarhoş eder derler ya herkesler. O bence şununla alakalı. Aşk insanı mutluluk sarhoşu edip de öyle bulutların arasına çıkartmıyor genelde. Hayır! Aşk insanı ciddiyet sarhoşu yapıyor. Bunun tersi ayık kafalılık haline çok kolaydır kalkıp "beni seven böyle sevsin ülen!" demek. Ancak sarhoşluk halinde? Cık.. Yemez! Şunu da tereddütsüz idda ediyorum, bunu her daim söyleyenler de yalancıdır. Onlar bir sonraki yazımın konusu olacaklardır ayrıca. Pek mühim vitrinkarlar..

..ve birden neye benzediğin önem kazanmaya başlıyor. Kıyafetler almaya, saçınla ilgilenmeye başlıyorsun. Başladıkça aynada her gün bir bok zannettiğin kendinin aslında hiç bir bok olmadığını görüyorsun. Sen kendini brit rock saçlı zannediyormuşsun ama sahip olduğun gayet de düz, karaktersiz bir sıradanlıkmış mesela. Bu anlık ve nadiren gelip giden bir şey olsa da önemli. Çünkü 55 yıllık eşşiz deneyimlerim beni yamultmuyorsa kişi ne kadar narsist olursa olsun bunlar oluyor. Hadi bir de ilişkilerde başarılı olmanın temel faktörünün kendine güven olduğunu hatırla. Buradan hareketle neden hep kadınların kaçıp erkeklerin kovaladığını çözmüş olma seviyesine yaklaşıyorum gibi oluyorum ama kendi derdime derman olamadığım için onu çook uzak bir tarihe "sonra düşünürüm" diye atıyorum. Gerçi kadınlar bir yere kaçmaz. Erkekler kovaladığını zanneder. Ya koşu bandıdır yaşanan yada belli bir yarıçapı olan odalarda dönüp dolanmak. Neyse.. Sonuçta dediğim gibi kumandan kadınlardır genellikle. Bu durumlar hoşlanmadan ileri gelir. Zaten sana bunları yaşatmadan seni seven kadına da aşık olursun.

Kendimi hep keskin bir görünüş içinde hayal etmişimdir. Yani salaş punk kıyafetlerindense takım elbise giymek hep daha çok hoşuma gitmiştir. Sanırım o sabit, güçlü en önemlisi de düzenli görüntüyü seviyorum. Tabi bu son dediğim odamın görünüşü ile büyük bir tezat oluşturuyor, o ayrı. Sonuçta demek istediğim hep kendimi daha ciddi, daha rasyonel bir adam olarak görmüşümdür. Buraya kadar iyi güzel de. Eldeki malzeme bunu karşılamıyor. Açıkçası fiziksel anlamda seksapel yayıyor olmaya pek müsait değilim, baya ham haldeyim şu an. Bu konuda bir şeyler yapmaya karar verdim. Yes, body building! Her "haftaya pazartesi başlıyorum abi" projem gibi o pazartesi henüz gelemedi. Sanırım 5-6 pazartesi geçmiştir şu ana kadar. Olsun. Bu pazartesi kesin! Yok bunu yazının gidişatı içerisinde etkisi düşük bir mizahi öğe olsun diye söylemedim. Gerçekten bu Pzt. kesin. Zira önemli bir sebebim var. Daha çok bir sorumluluk gibi. "Bana yeniden şarkılar söyleten" zaten çoktan geçildi ama "bana şu az yukardakileri yazdırtan" yeni sayılır. Herhangi birisi olmadığı açık. Ben nasıl olduysa aradığım her bir tekil özelliğe sahip kadını buldum. Bu son cümleyle de kişisel blog olayının bokunu çıkarmış oldum..

Son 3-4 aydır sürekli Metallica dinlemekten de olsa gerek body building olayında bir örnek bulma ihtiyacımı James Hetfield karşıladı. Tabi harbi James Hetfield olduğu zamanlardan. 1992-1993, Black Album'ün dünya turnesi. Adamın en (tek) yakışıklı olduğu zamanlarmış. Baya dağ gibi herif. Yoksa ben de egoist-hıyar-kamyoncu olduğunu biliyorum, ne kadar süper şarkı yazsa da.. Boysal olarak da yaklaşık aynı olmamızdan dolayı düşündüm "James, abi dehşet şekil yapmışsın" dedim. "Tabi koçum!" diye cevap verdi. Tamam artık model olarak alacağım da hazırdı. Bir an Trent Reznor ile değiştirsem mi diye düşündüm açgözlülük yaparak. Sonra kendime keldim. "Yuh lan, o kadar da değil" dedim. Genel olarak göze hitap eden biri olma ihtiyacı hissediyordum. Tabi iyiye gitmek de güzel bir his. Sonuçta ne olacak(tı)? Baya baya James Hetfield gibi bi'şey olacaktım hatta yolda yürürken bir yerlerden "Through The Never" çalıyor olacaktı. (Bkn: kendini klipte zannederek yürümek)

Belki rasyonel sonsuz mutluluğa bu kadar yakın olmaktır beni o streslerin içine atan. Ne güzel bir şans ki hayatımda kaybedersem kendimi asla affedemeyeceğim iki şey aynı zaman aralığına denk geldi. Tabi canım, yeterince derdim yoktu zaten benim de.. Gerçi kendimi kandırıyorum. Ne kadar yakınsam o kadar uzağım çünkü (Bkn: kötüye hazırlanmak) Nereden baksan 1 yıl + 500 mil uzaktayım. O zaman ne diyoruz? Alakasızlık rulez! ÖSYM götümü ye!

2 yorum:

  1. Üzülme olm, Ceyms'te bi daha '92 gibi olamadı.

    YanıtlaSil
  2. ulan şu halimi bir sen anlardın zaten. iyi ki varsın be :)

    YanıtlaSil

top