Perşembe, Haziran 07, 2007

I Hurt Myself Today

Onlara baktı, eğleniyorlardı. Adeta hepsinin beraber soluğu o oda havasının içinde, radyo dalgaları gibi yayılmış bütünleştiren bir ruh vardı. Herkes mutlu olmayı hakettiğini düşünüyordu, öyle ki bunun bile farkında olmayacak kadar moralleri yerindeydi. Her ne yapıyor olurlarsa olsunlar fiilin kendisi de önemli değildi zaten. Muhabbetler, kahkaları geride kalan gülümsemeleri getirdi. Yaşamın bütün o sorumluluklarından çok uzakta bir yerde buluşmuşlardı sanki. O an gerçekten hiçbir şey dert değildi. İyi vakit geçiren, birlikte geçiren bir grup vardı. Birbirlerini yalnızca varlıkları ile bile mutlu ediyorlardı. Bir de üzerine keyif verici yiyitler ve müzikler kompozisyonu gelince,"budur işte". Herkesin keyfi pek bir yerindeydi kısaca. Bir tek o'nun hariç. Farkında olduğu ama nedenini idrak edemediği bir his salgılıyordu içinde. Oysa ki tek yapacağı birini daha kabul etmeye her halükarda hazır olan o topluluğun içine girmekti, birkaç 10 dakikayı öldürmek adına. Yapmadı, yapamadı. Bu hissetiği kalp denen şey yüzünden miydi? Yoksa hep güvendiği beyninden mi?

Ne olursa olsun kendini o resmin içinde göremiyordu. O insanlarla, herhangi bir resmin içinde. Pek tepki çekmişti bu kişilere karşı tatminsiz olma özelliği başından beri. Umursamadı. Onun için böylesi daha iyiydi, daha huzurluydu. Ama bir an kendi kendine "peki o zaman neden şu saniye rahatsız hissediyorum?" diye sorduğunda da herhangi bir cevap bulamadı. Zaten aradığı cevap o sorunun değildi. Daha derin bir "Neden?" in peşindeydi. Neden? Neden kendini belirli kimselerle veya mekanlarda değil salt mutluluğun içinde göremiyordu o an? Neden kendini geri çekmesi "gerektiğini" düşünüyordu? Neden herkes halinden hoşnutken o hoşnutsuzluğu daha "doğru" görüyor ama bundan da huzursuzluk duyuyordu? "Çünkü insanların morali bazen nedensiz bozulabilir" demek tam o saniyede kurtarırdı onu bunların hepsinden ama öyle de demedi. Yediremedi kendine kolaya kaçmayı. Araştırmalıydı kendini, bulmalıydı bu sebeb-i boku bir şekilde. "Ulan yoksa asıl sorun bu mu?" dedi. Gerçekten de herhangi birine göre fazla düşünüyordu. Bundan hiçbir zaman pişman olmamıştı. Ancak kendiyle ilgili bir şeyin idrakını tamamen yapamadığında mutlaka bir sorun çıkıyordu. En bariz tezahürü olarak morali darman durman oluyordu ve genellikle o darmanlığa bir derman da çıkmıyordu birden. Kesin olan kendini o insanların arasında eğlenmemesi gereken biri olarak gördüğüydü. Fazla iyiydi her şey için ve onların hoş zaman geçirmek diye yaptıkları şeylerin çoğunu rezillik olarak görüyordu. Yani eğlence dedikleri şeyin saçma sesler eşliğinde göt göbek atmak olması onun kendini böyle bir salaklığın içinde görmesini engelliyordu, üstelik bu sadece 1 adet örnekti. Sonunda değer verdiği insanlar olsa da böyle bir şeyin parçası olamazdı. Gayri ciddiyete açtığı bu kişisel savaş hiç olumlu bir geridönüş sağlamış mıydı? Tabi arada istisnalar olabilir. Ne olursa olsun hep korkuğu gibi aşırı-rasyonel bir adam olma yolundaydı o an. Bunların, bu düşüncelerin yalnızca o ruh hali için geçerli olduğunu bildiği halde endişe etti. Az da olsa, nadiren de olsa neden oluyordu ki? Başa döndü. "Herkese olur" demek istedi, bu sefer dedi de. Çünkü gerçekten öyleydi. Bir tek fark olarak o bunu kafaya takarken aynı zamanda dile de döküyordu ve bunun sonucunda aldığı reaksyonların çoğu bu anlatılamaz mevzuyu kavrayamamış yararsız şeylerdi. Sonra biri "sen ne biçim gençsin?!" dedi. O an kavradı durumu tamamiyle. O an, yaklaşık 20 dakikadır genç falan değildi o. Kendini her zaman biraz daha oturaklı, biraz daha az "delikan" olarak görmüştü ama bu farklıydı. 37 yaşında hissediyordu zira. O insanlara karşı beslediği kişisel kin ve acımadan dolayı olduğuna emin olduğu bu rahatsızlık hissinin bir diğer sonucuydu. "Yorgunum lan ben" diye geçirdi içinden. Hastalık hastasını oynuyordu baştan beri psikolojik bazda. Ne olursa olsun orada, o insanlarla eğlenme fikrini reddetti. Bir köşede Radiohead dinleyen yalnız adamı oynadı. Mutsuzdu ama tatmin ediciydi.

Sonra, bunları dillendirmiş olmasından dolayı yaşayacağı pişmanlık da pek nahoş bir caba olarak kalacaktı geride. Kesinlikle kendiyle ilgili şeylerde kafa karışıklığı yaşamaktan artık nefret ediyordu. Çünkü kendi içinde bir korkusu vardı hakkında umursamaz görünmeye çalıştığı. Garip olarak görünme. Radiohead'e dinlemek suretiyle taparken bu da ayrı bir ironi olmuştu. Bir şey diyemedi zira ne düşünceğini bilmiyordu.. Tek yapabileceği alıntı anmayı gerçekleştirdi. İlgisiz olarak "Aklın çok iyi çalışıyor o halde neden hep kalbinin sesini dinliyorsun?" kelime topluluğu geldi. Her zaman doğru bir gözlem olarak nitelendirmişti bunu. Yoksa fazla mı doğruydu? Biraz da olsa kafasını dinlendirmeye karar verdi, hiç değilse o an için..
[MP3] Nine Inch Nails - Hurt

Bu olmamış hikaye önemli günlerinden biri benim açımdan yukarıda bahsi geçen sebeplerden yalan edilmiş Nil diye iyi birine ithaf olunur. Mutlu yıllar hecatomber (:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

top